24 Ocak 2011 Pazartesi

KARNE ÖNCESİ SOHBETİ


Birkaç gün sonra büyük bir olasılıkla hemen hemen tüm televizyon kanallarında konuşulacak bir konu var. Evet, psikologlar, psikiyatrlar eğitimciler ya bir haber spikerinin ya da bir başka bir program sunucusunun karşısında beş aşağı on yukarı şu soruya cevap verecekler:
- Sayın………., karnesinde kırık ya da kırıklar olan talebelere nasıl davranmalıyız
veliler olarak? Şimdi, şunu diyebilirsiniz,” Böyle bir konunun konuşulmasının neresi kötü? Bu konuda pek çok aile çocuğuna yanlış davranıyor, onları uyarmak gerekmiyor mu?”
Yukarıdaki iki soruya da, buna benzer sorulara da aklıselim herkesin vereceği cevap belli. Evet.
Şüphe yok ki televizyon büyük bir eğitim aracıdır. Ondan yararlanılabildiği kadar yararlanmak lazımdır. Her sene sebebi ne olursa karneler yüzünden sıkıntı yaşayan çocuklar, gençler, aileler var. Onlara bir şeyler söylemek, onları aydınlatmak da hakikaten güzel. Buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak..
Bu mevzunun ancağı şurada: Televizyonlarda bu konu konuşulurken, çocuklar karnelerini almış oluyorlar umumiyetle. Aileler söyleyeceklerini söylemiş oluyorlar. Yani testi kırılmış oluyor. Bu konu bugün konuşulsa, yarın konuşulsa, karneler alınmadan bir gün önce konuşulsa ve konu ile ilgili herkesin dinlenmesi sağlansa fevkalade faydalı olabilir. Karneler alınmış söylenecekler söylenilmiş tepkiler gösterilmiş kerli ferli insanların yok şöyleydi yok böyleydi demeleri birazcık zaman israfı oluyor, konuşmadan temin edilebilecek faydayı en aza indirgiyor.
Haddizatında anne babalar, öğrenci velileri zaman zaman çocuklarının okudukları okullarda “zorunlu bilgilendirmeye” tutulmalıdır. Zorunlu bilgilendirme olmalıdır çünkü zorunluluk olmadığı sürece bazı şeyleri yapmaya hevesli insanlarımızın sayısının fazla olduğunu söylemek pek de olanaklı değil.
Evet, zaman zaman anne babalar okullarda “ zorunlu eğitime “ tabii tutulmalıdır. Bunların ilki de okullar açılırken yapılmalıdır.
Anne babalara, her çocuğun her konuda farklı olabileceği üzerine basa basa anlatılmalıdır. Bazı çocukların bir konuyu bir kez okuyunca bazı çocukların beş kez okuyunca anlayabileceği ebevynlere izah edilerek amacın onlarda ( öğrencilerde) var olan kapasiteyi en yükseğe çıkartabilmek olduğu izah edilerek bunun için neler yapılabileceği açıklanmalıdır. Öğretmenlerin sınıflarda orta bir yol takip etmek zorunda oldukları onlara açıklanmalı, çocuklarını iyi tanımaları gerektiği hususu özellikle vurgulanmalıdır. Bazı öğrenciler için “ 4” ün bile başarısızlık olarak addedilebileceği halde bazı öğrenciler için ”2” nin iyi bir not olabileceği – ki onlara niye notun 3 demek fayda değil zarar getirebilir- gerçeğini ailelerin kabul etmesi gerektiği onlara izah edilmeli ve de kabul ettirilmelidir. Süregelen eğitim-öğretim süreci içerisinde önemli olanın öğrencinin başkalarını değil kendilerini geçmesi gerektiği hakikati hem velilere hem öğrencilere benimsetilmelidir.
Öğrenci kapasitelerinin değişik olduğu, her öğrencinin ilgi alanının farklı olduğu ve de mutluluğun mutlak surette yüksek nottan, okumaktan geçmediği ailelere ikna edici bir şekilde anlatılırsa ve de ailelerin bu hakikatleri kabul etmesi sağlanırsa hiç kuşku yok ki aile de öğrenci de daha mutlu olur ve her iki tarafta önünü daha iyi görebilir.
Unutmamalıdır ki insan yaşamında çoğu kez gönülden geçenler başka, hakikatler başkadır. İkisini harmanlayarak orta yolu bulmak da en güzeli olsa gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder