30 Aralık 2010 Perşembe

ŞANS ya da ŞANSIZLIK

Şans ya da şansızlık nedir?
Şans ya da şansızlık diye bir şey var mıdır yoksa bunlar insanlar için birer gizleme midir?
Sizce, bazılarının da iddia ettiği gibi şans ya da şansızlık birer kader midir?
Şansızlık başarısızlığa mazeret olabilir mi?
Şans sözcüğünü Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü” Mantıkla açıklanamayan rastlantısal olayların neden olduğu güç.”şeklinde tanımlıyor. Şansızlık da bunun tam tersi tabii ki.
Şans ya da şansızlığın yarattığı ya da şans ya da şansızlıkların neticelerini ortaya çıkarttığı sonuçlar üzerinde düşünmeli midir insan?
Şanstan şikâyet eden var mıdır pek bilinmez ama insanlar öyle olaylar yaşarlar ki zaman zaman, yani, onu şansızlık olarak adlandırmaktan başka yapılabilecek bir şey yoktur.
Şans ya da şansızlık… Hayatın her aşamasında her insanın başına gelebilir. Şansın başa gelmesi elbette hoştur ama ya şansızlık… Moral bozar, günü zehir edebilir hatta hatta hayatının gidişatını kökten değiştirebilir. Şimdi, şans da insan hayatının gidişatını yüz seksen derece değiştirebilir denilebilir ama şansızlığın değiştirmesi bir başkadır, arzu edilmez.
Şans ya da şansızlık… Doğumdan ölüme her an karşımıza çıkabilecek iki durum.
Bir iş yeri düşününüz. Mesai saat 9.00’da başlıyor ama bir kişi hariç uyan yok. Patron ya da müdür saat 11.00’e doğru geldiği için çalışanlarda 9.30’a doğru geliyorlar. Alışılmış, kimseye de bu durum garip gelmiyor.
Ve biri yıllardır saat 9.00’da hatta birkaç dakika kala işinin başında. Ona da alışılmış.
Ve bir gün bu kişi, diyelim ki adı Hasan, Hasan bir gün işe gitmek için evden çıkarken bina yöneticisi ile karşılaşıyor. Bina sorunlarından birini yönetici anlatmaya başlıyor, anlatıyor, anlatıyor, Hasan “ tamam tamam” nezaketsizliğini göstermiyor ama sık sık sık da saate bakarak bir şeyler ima etmeye çalışıyor. Nihayet yönetici anlıyor , “ Sizi tutmayayım, işe gidiyordunuz herhalde.” deyip onu serbest bırakıyor.
Hasan’ ın on dakikası gitmiştir. İşe zamanında yetişmesi olanaklı değildir yürüyerek. Bir taksi tutuyor. Biniyor trafiğin tıkanma olasılığını da düşünerek çok iyi bildiği bir ara sokağa yönlendiriyor şoförü. Ve biraz sonra, Hasan beyninden vurulmuşa dönüyor. Yol kazılmıştır. İleriye gitmek mümkün değildir. Bu dar yoldan epeyce bir geri geri gidilecektir. Sokağın başında bir işaret olsaydı bu yola girilmeyecek gene de saat 9.00’da iş yerinde olunabilecekti
Hasan, 9.21’gece iş yerinden içeri girer. Neredeyse bir yıldır saat 10.00’dan 11.00’den evvel işe gelmeyen patronun o gün erkene geleceği tutmuştur. Hasan’ı görünce saate bakar, saati işaret eder, “ Hayır ola, bu saatte…” der gibi başını iki yana sallar. Hasan’ın yerinde olmak ister miydiniz?
Bir öğretmen düşünün. Günlerden diyelim ki perşembe. Dışarıda. Okulda dersi var ama son saat. Bir ders. Dışarıda işleri vardır. Yapar. Yorulmuştur, oturur bir yerde bir kahve içer, gevşer. Eve gitmeye, üzerini değiştirmeye, kitaplarını dosyalarını almayı gözü yemez. Zaten bir ders saati vardır, o derste yapacakları da bellidir. Güngör Hoca yılların öğretmenidir, çantasız, dosyasız, , plansız programsız sınıfına girdiği vaka değildir…
Okula gider Güngör Hoca, kılık kıyafetine de pek özen göstermemiştir çünkü işini bitirdikten sonra eve dönmeyi planlamıştır evden çıkarken, birkaç dakika da gecikir velinin biri yüzünden, sınıfına çıkarken acele acele…
Okulda müfettişler vardır. Daha bir hafta okulda olacaklardır ama ( şans/şansızlık işte) biri Güngör Hoca ile derse girmek için hazırlanmıştır.
Müfettiş, Yakup Hoca’ya bir şey demez ama onu tepeden tırnağa “ Siz derse böyle mi giriyorsun” dercesine öyle bir süzer ki, Güngör Hoca perişan olur, ilk mektep talebesi gibi durumu mazeret olarak anlatmayı da onuruna yediremez. Onuru kırılır. Ertesi günü de istifasını verir.
Üç ailenin yedi ferdi Şemsi Bey’in otomobiline sıkışmaya çalıştıkları bir anda, Fahrettin Bey çıkagelir. “ Hayrola? “der. Pikniğe gideceklerdir… “ Durun” der,” Beni de bekleyin. “ Arabanın anahtarını alıp geleyim.” Beş dakika sonra da karısı ve kızı ile iner. Şemsi Bey’in arabasından da Tarık Bey’i on iki yaşındaki Murat’ı Şemsi Bey’in arabasından alır.
Ve piknik yerine varmalarına dakikalar kala Şemsi Bey’in kullandığı araba şarampole uçar. Otomobildeki herkes yaşamını yitirir.
2011’de inşallah , “ Bu kadarı da olmaz!” denilen şansızlıklar sizi bulmaz.
“İyi düşünelim hoş olalım.” güzel bir felsefedir.
2011 öncesi senelerin nüsbet ya da menfi kazanımları ile ileriye dönük atılacak hayırlı adımlar 2011’i tırmanmaya başlanılacak merdivenlerin ilk basamağı yapabilir.
2012’ye eriştiğinizde (inşallah) 2011!in muhasebesini yaparken “ 2011” benim için iyi bir yıl oldu, demeniz temennimdir. İYİ YILLAR…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder