12 Mayıs 2010 Çarşamba

O NE DER? BU NE DER?
O ne der bu ne dercilerden misiniz? Cevabınız “ Nasıl yani ise?” şıklandıralım.
a) evet b) bazen c) her zaman d) hayır e) gerektiğinde
Akıl yol göstereci olduğundan çoğunuz “b ya da e “şıkkını işaretlediniz. İşaretlediniz de, hakikat öyle mi ?
Tek başına yaşama gibi bir alternatifi olmadığına göre insanın, klasik söylemle, insan sosyal bir varlık olduğundan, başkaları ile yaşamak mecburiyetindedir. Böyle olunca da onların, yani başkalarının sözlerini ve davranışlarını, telkinlerini kulak ardı etme lüksleri yoktur. Yoktur da nereye kadar? Hem, kimdir bu başkaları dediğimiz: akrabalar, arkadaşlar, komşular, hemşehriler, vatandaşlar...
Evet, biz istesek de istemesek de bizim söylemlerimize “ o başkaları” bir şeyler der.. Biz de onların bir şeyler söylememesi için ( olumsuz manada tabii) , alabileceğimiz önlemleri alırız. Ama bu önlemler kişiyi sıkboğaz edecek kertede ise, ki çoğu kez öyledir, yandı gülüm keten helvası olur.
Elin ağzı torba değil ki dikesin. Herkes ağzına ve aklına gelen her şeyi söyleyebilir; önemli olan aklın dediğine kulak verebilmektir. “O ne derseye bu ne derseye” fazla takılınırsa hele hele bu takıntı ya da bu korku ile çocuklarımız da sıkboğaz edilirse şu bilinmelidir ki hem biz hem de o çocuklar yaşamdan alabilecekleri keyfi yeteri kadar alamaz duruma düşebiliriz.
Hoca Nasretin'e atfedilen hoş bir fkra vardır. Değişik sözler ile anlatılır. Bu hoş nükteli hikayecik , sayfalarca yazılmış bir yazının verebileceğinden daha fazlasını verebilir:
“ Hoca bir gün torunu ile beraber dağdan inerken köyüne , eşeğine torununu bindirir.Bir süre sonra bir grup köylü ile karşılaşırlar. Köylülerden biri, kendisini tutamaz, torunu topa tutar, ayıplar torunu “Yeni yetişen nesilde utanma da saygı da kalmadı.” der. “Koca herifi yürütmek de ne oluyor!” Çocuk utanır, Hoca da yanlış yaptım galiba ben, diye düşünür.
Akabinde, Hoca torununu eşekten indirir ve de eşeğe kendisi. biner. Biner de bir süre sonra başka insanlarla karşılaşır doğal olarak. Onlar da, Hoca'ya yüklenirler. Onu acımasızlıkla suçlarlar. Küçücük çocuğun yürütülmesini kabullenmek istemediklerini ifade ederler. Sözleri ile Hoca'yı yerin dibine batırırlar.
Hoca ne yapsın, “demek ki “der “böyle de yapmamalıdım”. “Ne yapmalıydım? Torunu da kucağıma almalıydım.” Öyle de yapar. Biraz gittikten sonra başka köylülerle karşılaşır. Köylülerin ifadesi ile, köylüler gördüklerine inanamazlar. Bu ne acımasızlıktır... Zavallı bir eşeğe hem dede hem de torun birlikte binmektedir. Kızarlar... Beden dilleri ile hadiseyi kınarlar. Hoca'da torun da “yer yarılsa da yerin dibine girsek” diyecek durumuna düşerler. Ve de oradan ayrılır ayrılmaz da ikisi birlikte merkepten inerler. Çocuk önde, eşeğin yuları Hoca'nın elinde, eşek de en arkada. Herkes sağ herkes selamet.
Bir süre sonra, gene bir grup köylü ile karşılaşır Hoca ile torunu. Takdir bekleyen Hoca'ya “Bu ne hal?” derler ,bir garip gülerler: “ Seni akılısız bilirdik ama bu kadarını da yakıştıramazdık doğrusu.” ; “ İlahi Hoca, biriniz bari binin şu eşeğe yahu”
Bu fıkradan sonra sözü fazla uzatmak şık kaçmaz. Başkaları ne der düşüncesi ile aklımıza ve mantığımıza uygun gelen, gereksinim duyulduğunda da açıklamasını yapabileceğimiz davranışlardan sırf başkaları ne der diye imtinada bulunmak ileride pişmanlıklara yol açabilir. Çünkü, siz ne yaparsanız yapın, siz ne söylerseniz söyleyin kaçınılmaz son olarak mutlaka birileri menfi, bazan da kasıtlı ve art niyetli olarak, bir şeyler söyleyecektir. Önemli olan sizin, ihtiyaç duyulması halinde icraat ya da sözlerinize mantıkla çelişmeyen cevaplar verip veremeyeceğinizdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder