ARİF
Alışveriş yapan İsmet Bey dükkâna
döndüğünde saat tam 10’du.
Şükran ile Arif dükkânın
önünde onu bekliyorlardı. İsmet Bey’i görünce Şükran, toparlanır gibi yaptı.
Oğlunu sertçe İsmet Bey’in önüne itti:
-Öpsene ulan it İsmet Baba’nın elini, dedi.
İsmet Bey bu tavra
sinirlendiyse de bir şey demedi. Elini öpmek için elini uzatan Arif’e elini
uzattı.
-Sağ ol yavrum, dedi. “El
öpenlerin çok olsun.”
Şükran, İsmet Bey’in elindeki küçük paketi aldı. İsmet
Bey, dükkânın kapısını açtı.
-Buyrun dedi, buyurun.
Hoş geldiniz.
İçeriye girdiler.
Şükran:
-Dün konuştuğumuz gibi
baba dedi.” Bu bizim ipe sapa gelmez, yaramaz hergele. Eti senin kemiği benim. Tutturdu okumayacağım
ayakkabı tamircisi olacağım, diye. Ben de görmüş geçmiş ihtiyar bir adamsın diye
sana da yardım eder diye getirdim. Bu eşeği al sen, semeri de üzerine vur ne
istersen yap.
İsmet Bey, Şükran’ı
azarladı:
-Dün ben sana alkolü
iken bu dükkâna girme demedim mi? Elindekini bırak, çık dışarı be adam dedi ve
ekledi,” Kapının önünde bekle.”
Arif’e, kızgınlığım sana
değil mesajı vermek için sesini yumuşatarak devam etti sözlerine. “ Biz Arif’le
konuşalım, sonucu sana bildiririz.”
Şükran,
-Emrin olur baba, Sen kızma yeter ki ben senin eşeğin olurum,
dedi. Dışarıya çıktı. İsmet Bey, Arif i tepeden tırnağa süzdü. Arif ufak tefek
bir çocuktu. Saçları sıfıra vurulmuştu. Gözlerine bir çekingenlik, bir korku
vardı.
İsmet Bey,
-Babanın anlattıkları
kadarıyla hakkında biraz bilgim var oğlum, dedi. “Ben seni çırak olarak kabul
ederim tabi ki sen de istersen. Ne dersin?
Arif Bey, dükkânın
dışında kendilerine camdan bakan babasına baktı. Babasının tehditvari el
işaretini gördü. Bu durum İsmet Beyin de gözlerinden kaçmadı.
İsmet Bey, Arif’i elinden tuttu ağır adımlarla kapının
önüne gitti:
-Sen git artık, dedi”.
Biz Arif oğlumla anlaştık.”
Şükran:
-Parasını günlük mü haftalık
mı aylık mı verecen? Bide kaç lira?
İsmet Bey bir an “ al git
oğlunu “ diye avazı çıktığı kadar bağıracak gibi olduysa da
-Bunları sonra
konuşuruz, dedi. “Şimdi sen git, bir görelim bakalım.
İçeri girdiler. Arif Bey tabureyi gösterdi:
-Otur bakalım şuraya
dedi ve ekledi.” Hoş geldin.”
Belli belirsiz” hoş bulduk” dedi Arif.
-Sana ne diye hitap
edeyim.
Arif başını öne eğerek:
-Eşek demeyin de ne
derse deyin.
- Yok yok ben istiyorum
bunu. Oğlum mu diyeyim, çırak mı diyeyim , Arİf mi diyeyim, evladım mı yoksa
yavrum mu diyeyim?
- Eşek demeyin de ne
derseniz deyin.
-
- Ben size diyeyim?
İsmet Bey:
Sen , bana İsmet
Usta bazen de usta de. Duruma göre.
-Tamam
-Kahvaltı yaptın mı?
-Yok
İsmet Bey, çaydanlığı ve
ocağı kapalı bir kabı gösterdi:
-Hade Arif, çaydanlığı ocağa
koy da sabah kahvaltısını yapalım. Kapta da peynir zeytin falan filan var.
Arif kalktı. İsmet
Usta’nın gösterdiği yere gitti. Çaydanlıkta su yoktu:
-Çaydanlıkta su kalmamış
dedi. Su nerede?
-Testide olacak. Yoksa sokak başındaki çeşmeden doldur gel.
-Tamam İsmet Usta.
Kahvaltıyı havadan sudan
konuşarak bitirdiler. Son bardak çayları doldurduktan sonra İsmet Usta,
-Eline sağlık Arif,
dedi. “Çok güzel olmuş. Çoktan beri böyle çay içmemiştim.”
-İltifat Arif’i
sevindirdi.
Son bardak çay içilince
İsmet Bey, Arif’e para verdi “ ilerde bir gazeteci var çıkınca sağda. Hemen
görürsün, dedi kalınca bir defter
istedi. Bu esnada saat 8 olmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar koşarak gitti
geldi Arif.
-Buyur ismet Usta dedi.
İsmet Usta, defteri
inceledi.
-Tam istediğim gibi bir
defter dedi.”Aferin sana”.
Arif sevindi. Bu sevinç
gözlerine yansıdı. İsmet Bey ayağa kalktı. Defteri niçin aldığını fazla
teferruata girmeden açıkladı:
-Bu deftere dedi o gün
buraya geldikten sonra burada yaşadıklarını, yapıklarını güzel bir yazı ile
yazacaksın, dedi
-Her şeyi mi?
-Evet, her şeyi. Şu
saatte dükkâna geldim. Zamanında gelemediysen niçin gelemediğini. Buradan
başlayacaksın ve de her şeyi her gün yazacaksın. Yapabilecek misin?
-Yaparım.
-Bak ben burayı daha
yeni açtım. Şimdiye kadar da henüz hiç iş yok.
-Hiç mi?
-Hiç ama merak etme bir
süre sonra yavaş yavaş ufak tefek şeyler gelmeye başlayacak inşallah.. Onları
memnun kılarsak o ona o ona söyler yavaş yavaş iş yürür gider. Ben de seni
yetiştiririm. Sen bu işi çok istiyordun değil mi?
-Arif, başını öne eğdi. Bir şey demedi.
İsmet Bey, güldü:
-Anladım, dedi.
Mecburiyetten.
-…
- Yıllar yılı öncesi ben
de mecburiyetten başlamıştım bu işe ama
rahmetli ustam sayesinde iyi bir usta
oldum. Ev bark araba sahibi oldum. Çoluk çocuk sahibi oldum, büyüttün Sen de
sebat edersen zengin olmazsın belki ama
geçinecek kadar para kazanırsın. Zanaat altın bileziktir.
Arif bu konu için de bir
şey söylemedi. İsmet Bey, köstekli
saatine baktı. “Ben bugün akşama kadar yokum” dedi. “ Dükkân sana emanet”dedi.
Sonra da oradan ayrıldı. Akşam 17’ye doğru döndü. Biraz oturup dinledikten
sonra Arif’ten defteri istedi sonra da sordu:
-Yazdın mı bir şeyler.
-Yazdım usta dedi.
Defteri uzattı.
İsmet Bey, defteri şöyle
bir karıştırdı
-Ne kadar çok şey yazmışsın,
dedi ve açıklama getirdi” Tabi her şeyi yaz” dedim. Sen de su içsen yazmışsın.
Ama ben bu kadar teferruatlı istemedim. Neyse birkaç gün sonra neleri
yazacağını ya da yazamayacağını öğrenirsin. İsmet Bey, defteri bir kenara
bırakmadı. Gözlüklerini taktı. Hızla göz atmaya başladı, bir yerde durdu.
Orada, “ gözlüklü, uzun boylu bir amca geldi. Selam verdi. Bende selamımı verdim..
Sonra poşetten iki terlik çıkardı” Bunları tamir ediyor musunuz? “ diye sordu.
Ben de yok dedim. Sadece ayakkabı tamir ediyoruz. Dedim
İsmet Bey, gözlüklerini
çıkardı:
-Terlikleri tamir
etmiyoruz deyip almadın mı?
-Almadım usta?
-Peki niye
Arif camın önüne gitti
Camdaki yazıyı heceleyerek okudu.
-Buraya , ayakkabı tamir
ediliri diye yazmışsınız..
-Ee ne var bunda?
-Bu, ayakkabıdan başka
bir şey tamir edilmez demek değil midir?
-Değil tabi evladım. Bu
her şey tamir edilir demek.
-Ama bu yazı o zaman
gereksiz.
-Gereksiz mi? Niye?
-Tabela da zaten
ayakkabıcı diyorsunuz. Siz yufkacının camına yufka bulunur yazmak gibi bir şey.
-Pek ne yazmalıydım?
-Eğer ayakkabıcının
yanına v.b. yazsaydınız olurdu.
Açıklamalar İsmet Bey’in
hoşuna gitti. Verilen cevaplar da ona ilginç geldi. Gülümseyerek, düşündüğünü
söyledi:
-Sen bayağı zeki bir
çocuğa benziyorsun be Arif, dedi.
Arif güldü.
-Babana kafam almıyor
demişsin okula gitmemek için ama bana hiç de öyle gelmiyor. Şu söylediklerini
her yerde görüyoruz. Sen bu yanlışlığı fark ettin.
-Babam eşek deyip
durdukça içimden okumak gelmiyor. Kafam da almıyor.Arif Bey, bir şeyler
daha söyleyecekti ama düşündüklerini
cümleye çeviremedi. Gözlerini camdaki yazıya çevirdi. Birkaç kez okudu sonra
Arif’ e döndü.
-Camdaki yazıyı düzeltebilir
misin sen? dedi.
-Kendisiden bir şey
istenilmesi Arif’i heyecanlanırdı, coşku ile
--Düzeltebilirim, dedi.
Hemen başlayayım mı yoksa akşam evde yapıp yarın mı getireyim? Evde özenerek
yaparım da.
-Evet
-Başıma dikilip eşek ne
yapıyorsun diye sormazsa.
son
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder