SONU BİLİNMEYEN
Akşam yemeğindeydiler. Cenk
Bey çok sevdiği çubuk makarnayı ustalıkla çatalına toplarken, Nesrin çatalını tabağına
bıraktı. Konuştu:
- Babacığım.
- Efendim kızım.
- Biri var.
Cenk Bey ağzına
götürmekte olduğu çatalı t abağına
bıraktı. “ Bu ne diyor” der gibisinden karısı
Nazik’ e baktı.
Cenk Bey böyle bir şey
beklemiyordu. Kızından gözlerini kaçırarak sordu:
- Ben tanıyor muyum?
- Sanmam.
Cenk Bey ne diyeceğini
şaşırmıştı. Kelime bulmakta, cümle kurmakta zorlanıyordu:
- Peki sen tanıyor
musun?
- Anlamadım?
- Tamam daha fazla
konuşursam daha fazla saçmalayacağım.
-Yani.
- Ne demiştin?
- Biri var demiştim.
- Peki, kim?
- Efendi bir çocuk.
Üniversite mezunu. İki dil biliyor.
- Kızım böyle şeyler
için yaşın küçük değil mi?
Nazik Hanım güldü. Bu
durum Cenk Bey’in gözünden kaçmadı.
Cenk Bey elinde olmadan
sinirlendi. Karısına:
-Gülmeni gerektiren bir
şey mi söyledik? dedi.
Karısı gülmenin dozunu
arttırarak:
-Sen yanlış anladın,
dedi.
-Neyi yanlış anladım?
Nesrin de anladı.
-Babacığım aklına neler
geliyor, dedi.
-Doğru dürüst
anlatırsanız anlayacağım.
Nazik Hanım:
-Geçen gün bizim kız birilerine rastlamış.
- Kime?
- Hade bebeğim tabağına
koyduğun makarnayı yut ondan sonra anlatacağım.
- Hayır efendim şimdi
anlatacaksınız. Boğazımdan nasıl geçecek ki onlar?
Nazik Hanım:
-Sen bilirsin dedi.
Yemeğini bitirdi. Sonra da ekledi. “ Elime sağlık. Pek de güzel olmuş.”
Nesrin :
-Eline sağlık anne dedi.
O da yemeğini bitirdi.
Cenk Bey ya sabır
çekerek yemeklerin bitirilmesini beklemişti.
Nazik Hanım kocasının
sabrını daha fazla zorlamadı:
-Haydi Nesrinciğim,
dedi.” Anlat.”
Nesrin: “ ya babacığım”
diye söze başladı. Nazik Hanım da kızına iyice sokuldu. Hatta elini kızının omzuna
koydu:
-Geçen gün tam okula
gidiyordum. Bir Fransız aile orada birilerine bir şeyler soruyor fakat yanıt
alamıyordu. Çünkü kimse dil bilmiyordu.
- Kızım sen Fransızca
biliyorsun. Yardım etseydin.
Nesrin babasına karşılık
vermedi. Sözünü sürdürdü:
-Bu arada kâğıt
toplayıcı bir genç onlara yaklaştı, “ Ben size yardımcı olayım” dedi Fransızca.
Yardımcı da oldu. Çok güzel bir Fransızcası vardı. Herkesin ağzı bir karış açık kâğıt toplayıcına
bakıyorlardı. Ben de çok şaşırmıştım.
Fransızlar oradan
uzaklaşırlarken ben de ayaküstü birkaç dakika konuştum onunla. Üniversiteyi
derece ile bitirmiş. Fransızcanın yanında İngilizce de biliyormuş. Bir türlü iş
bulamamış. Bakmakla yükümlü olduğu beş tane kardeşi varmış. O da bu işe
başlamış.
Cenk Bey, sözün nereye varacağını
anlamakta zorlanmadı:
-Adresini aldın mı, ya
da cep telefonu numarasını.
-Almadım da hemen hemen
her gün yani bazen görüyorum.
Nazik Hanım araya girdi.
- Geçen gün Nesrin bana
da gösterdi. Evde atılacak bazı şeyler vardı. Hakikaten çok kibar, efendi,
güler yüzlü bir çocuk.
- İçeri almadın inşallah.
Bitli midir, pireli midir?
- Tabi ki hayır. Kapıdan
verdim, bu arada biraz da konuştuk.
Salonda kısa bir süre
derin bir sessizlik oldu.
Nazik Hanım:
-Bebeğim, dedi kocasına.
“Hani diyorum ki bu çocuğu işe alsan. Topluma kazandırsan. Sen seversin böyle
işleri. Hem okumuş yazmış bir delikanlı.”
Nesrin, babasına
sarıldı:
-Evet babacığım.
Cenk Bey yerinden
kalktı. Salonun içerisinde git gel yaptı. Sonra da “Peki” dedi.
Cenk Bey’in “ peki” sine
karısı Nazik “ iyiliksever kocacığım “ diyerek Nesrin de alkışla tepki verdi.
Cenk Bey,
-Görürseniz bir daha
söyleyin benim fabrikaya gitsin, iş isteme formunu doldurup bıraksın. Kısmetse
olur.
Nesrin!in keyfi kaçtı,
suratı asıldı. “ Ölme eşeğim ölme” desene dedi. “ Şimdiye kadar eminim form
doldurmadığı yer kalmamıştır.”
Nazik Hanım,
-Forma ne gerek bebeğim”
dedi. “ Sen oranın patronu değil misin? Cenk Bey zaman zaman fevri çıkışlar
yapan bir adamdı. Bu huyunu hiç sevmezdi.
Birden yerinden kalktı.
Karısının karşısına dikildi. İşaret parmağını göstere göstere konuştu:
-Bak hatun ben bu
işletmeyi aldığımda kapısına kilit vurulmak üzereydi. Ben ne yaptım? İşini bilen
bir ekip kurdum. İşi eşe dosta arkadaşa değil uzmanına işi bıraktım. Aldığımız
kararlardan ödün vermedim. Bunun neticesinde de adım adım büyüdüm. Bak Nazik
sen bile yarın ben de senin iş yerinde çalışmak istiyorum desen iş başvuru
formunu doldur derim. Arkadaşlar bu formları incelerler gerekli gördüğü
arkadaşları çağırıp ön görüşme
yaparlar diğerlerine de en geç bir ay
içinde neden görüşmeye çağrılmadığına dair bir mektup yazarlar. Ben, bu benim karım
yarın işe başlayacak gereğini yapın demem.
Nazik;
-Tamam canım bir şey
demedik, dedi.
-Diyemezsin tabi, dedi.
O bahsettiğiniz delikanlı için de bu geçerli. Gitsin, formu versin. Olur olmaz
gerisine ben karışmam.
Sabahtan beri ha yağdı
ha yağacak denilen yağmur yağmaya başladı. Cenk Bey koltuğunu pencerenin önüne
çekti. Perdeyi hafifçe araladı. Nesrin, babasının yağmur yağarken pencere önüne
oturmayı sevdiğini bilirdi. Babasının “ şimdi birde Türk kahvesi olsa” demesini
beklemeden kahvesini yapmak için mutfağa yollandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder