O BİR CAN
“ Allah
kahretsin” dedi “Her bela da her şansızlık da gelip beni buluyor. “
Vakit gece
yarısına yaklaşmıştı. Şehrin ücra
köşelerinden birinde idi. Hava serinceydi yağmur da çiseliyordu.
Az evvel Melih Bey’in
arabasındaydılar. Hiç yoktan bir tartışmaya girmişler, Burak Bey “ Durdur arabayı
ineceğim” demişti. Mithat Bey de beklenmedik bir şekilde arabayı durdurmuş,
kapıyı açmış, “in” demişti.
Burak Bey sağına soluna bakındı. Aradığını da buldu. Küçük
bir kedi yavrusu “ miyavlayıp” duruyordu. Aradığı oydu.
Burak Bey “ yalpalayarak
kedi yavrusunun yanına gitti, eğilerek “ Ne arıyorsun lan bu saatte burada?” dedi. “Haydi yuvana.”
Yavru kedi miyavlamayı kesti.
“ Kulaklarını çektirme bana” dedi Burak Bey, “Şimdi bir köpek
möpek gelir boğar seni. Söylemedi deme bana. Haydi dön inine. Bu saatte ne
gezmesi bu? “
Burak Bey garip bir şekilde kendi kendine gülerek sözlerini
sürdürdü :” Bu saatte hem de bu havada ne işin var sokakta? Şimdi yola da
çıkarsın sen sarhoş bir şoför maazallah ezer seni. Yazık değil mi haydi
yuvana.”
Yağmur hızlandı. Burak Bey parmakları ile saçlarını tarayarak,
gelen bir araba görme umuduyla yola baktı. Görünürde araba maraba yoktu. Gelip
gelmeyeceği gelse de durup durmayacağı da belli değildi. Morali bozuldu. Islık
çalarak yürümeye başlamıştı ki yolun ortasında bir kedi gördü. Gidip baktı. Bu
bir dişi kedi idi. Araba çarpmıştı, ölmüştü.
Burak Bey, bunun az evvel gördüğü yavru kedinin annesi
olabileceğini düşündü. Yavru kediyi düşündü. O da biraz sonra yola çıkabilir,
onu da bir araba gelip ezebilirdi.
Burak Bey kısa bir tereddütten sonra geri döndü yavru kedinin
yanına döndü. Kedi yavrusu yolun kenarına gelmişti. Sesini birilerine duyurmak istercesine miyavlıyordu.
Belki iyice acıkmıştı, belki annesini arıyordu, belki korkuyordu. O da yaşamak
isteyen bir candı.
Burak Bey, ellerini beline dayandı.
-Ulan, dedi “Şimdi ne yapayım ben seni? Burada böylece
bırakıp gitsem muhtemelen ya kurda kuşa yem olacak ya da bir arabanın altında
ezileceksin. Kucağıma alıp götürsem
kendimi taşıyamıyorum senİ nasıl taşıyacağım. Haydi, taşıyıp eve götürdük diyelim
ben kendi karnımı zor doyuruyorum, senin karnını nasıl doyuracağım?
Kedi yavrusu miyavlamayı kesti. Söylediklerini anlıyormuş
gibi ona bakıyordu. Ona bir şey söylemek istercesine birkaç kez miyavladı ona
doğru birkaç adım attı.
Burak Bey, oflayarak
eğildi yavru kediyi kucağına aldı. Sevdi. Kendine,
Mithat Bey’e şansızlığın, içinde
duruma sayıp dökerek yürümeye başladı. Kedi
yavrusunun titrediğini fark etti, üşümüş olabileceğini düşündü, ceketini
çıkartıp onun üzerini örttü.
Yürürken, kucağında bir kedi yavrusu olduğunu unuttu.
Uzaklardan gelen bir köpek uluması ile irkildi. Yavru kediyi anımsadı. Sesi
sedası çıkmıyordu. Ceketi kaldırdı:
-Öldün mü lan, dedi.
Kedi yavrusu ölmemişti, uyuyordu. Burak Bey kucağında uyuyan
kedi yavruna aşk ile sevgi ile baktı. Adını da Ömür koydu. Bir de türkü
tutturdu:
“Dam üstünde çul serer
Leyli de yar leyli de
yar loy loy loy
Bilmem bu kimi sever
Aleylim leyli de yar loylu da yar loy loy loy…
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder