23 Haziran 2021 Çarşamba

 


KERATA

Bir varmış bir yokmuş Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben anamın beşiğini şıngır mıngır sallarken Kaf Dağı'nın tepesinde yaşayan bir yavru kaplumbağacık varmış. Bir gün yuvasında çok bunalmış. Annesinin sıkı sıkı tembihine rağmen, yuvasından çıkmış, çıkmakla da kalmamış atlaya zıplaya epeyce bir uzaklaşmış evinden. Sonra da yolunu kaybetmiş, müthiş bir korku her yanını sarmış. Bu korku ile bir süre elinde olmadan ağlamış. Bu ağlama ona iyi gelmiş. Biraz rahatlamış, alıcı gözü ile etrafına bakmasını sağlamış. İleride yuvasının önünde oturmakta olan "kaz"ı görmüş. Heyecanla yanına varmış. Yuvamı kaybettim, deyip yardım isteyeceğine, sanki oralarda oturuyormuş da kendisi ile kırk yıllık dostmuş gibi: " Kaz teyze "demiş." Canım sıkılıyor, bu gece seninle kalabilir miyim?" Kaz, tepeden tırnağa küçük kaplumbağayı süzmüş. Sonra da buz gibi bir sesle " Hayır" demiş. " Kalamazsın." " Ama niye?" " Çünkü bu gece yanımda kimseyi istemiyorum." Küçük kaplumbağa "Ama ben kayboldum ve de ne yapacağımı bilemiyorum" dese kazın onunla ilgilenebileceğini, kendisine belki de yardım edebileceğini biliyormuş ama onun böyle söylemesine masalı kurgulayan müsaade etmemiş. Aslında kaz, kaplumbağanın bazı sorunları olduğunu hissetmiş. Onu açmak için ona bazı sorular sormaya da niyetlenmiş ama keyfi pek de yerinde olmadığından bunu yapmak içinden gelmemiş. Ve bir an evvel kaplumbağayı kendisinden uzaklaştırmak için, yuvasına girmiş, kapısını da kapatmış. Kaplumbağa yavrusu, birkaç dakika orada kaldıktan sonra ağır adımlarla ve de yapmış olduğu yanlışlığın acısını yüreğinin derinliklerinde hissede hissede oradan ayrılmış. Epeyce bir süre yürüdükten sonra, büyükçe bir söğüt altının dibine oturmuş, ne yapacağını bilememezliğin çaresizliği içinde içini çeke çeke ağlamaya başlamış. Söğüt ağacı dayanamamış kaplumbağanın ağlamasına. Orta şiddette sallanmış. Üst dallarında eşek arılarının yuvaları varmış. İşçi arılarından biri, kraliçe arının istemi ile Söğüt ağacına: "Ne oluyor?" demiş Söğüt ağacı: "Korkma" demiş." Yok bir şey." " Niye sallanıyorsun öyleyse?" " Aşağıya baksana bir." " Niye ki?" " Bak hele bir sen." Eşek arısı, başını yuvasından çıkartıp bakmış aşağıya: " Baktım, baktım da göremedim bir şey. Ne vardı desene." " Küçücük bir kaplumbağa." " Küçücük bir kaplumbağa mı? Nerede? Hani?" " Az evvel ağlayıp duruyordu dibimde. Aşağıya inip bir bakabilir misin? Eşek arısı, keyfi kaçsa da söğüdün ricasını geri çevirmemiş "Tamam." demiş. "Bir bakayım" Yuvasından çıkıp, vızıldayarak aşağıya inmiş. Gerçekten de söğüt ağacının tam dibinde miniminicik bir kaplumbağa burnunu çeke çeke oturuyormuş. Titriyormuş da. Eşek arısı sormuş: "Hayrola?" Kaplumbağa, eşek arısını görünce daha bir korkmuş. Korkmuş çünkü eşek arıları hakkında kötü şeyler duymuş, sesi titreyerek. "Ben bir şey yapmadım." demiş." Ağlamamdan rahatsız olduysanız hemen giderim. Hem gidiyorum bile bakın." dedikten sonra kalkmış birkaç adım da gitmiş. Eşek arısı, elinde olmadan gülümsemiş. Anlamış ki kulaktan duyma şeylerle kaplumbağacık kendinden korkuyor. Bir an için "iyice korkutayım " diye aklından geçirdiyse de vicdanı buna el vermemiş. " Dur, dur hele bir" demiş. Uçmuş, önüne konarak kaplumbağanın yolunu kesmiş. Kaplumbağacık, küçücükmüş. Korkusu daha da artmış. " Yemin ederim ki ben bir şey yapmadım." demiş. " Sana bir şey yaptın diyen oldu mu?" "Anlat bakayım, bu saatte niye buradasın, niçin ağlıyorsun?" " Uyandırdım mı sizi? Özür dilerim." " Bırak şimdi beni uyandırıp uyandırmamayı? Mesele nedir?" Söğüt ağacı yavru kaplumbağanın bayağı bir korktuğunu anlayınca eşek arısından, dallarında gezinip duran uç uç böceklerinden en mülayimini de onların yanına göndermiş. Kaplumbağa, uç uç böceğini yanlarında görünce rahatlamış biraz. . Kendini daha güvende hissetmiş. Uç uç böceğine gülümseyerek:
" Hoş geldiniz" demiş.

Eşek arısı, bir kaplumbağaya bakmış, bir uç uç böceğine. Kaplumbağa aynı kaplumbağaymış. Az evvel kendine "hoş geldin" demediği için bozulmuş. Tam gidecekken, "Ben çok korkuyorum," deyince orta yere kaplumbağa, yuvasına çıkmaktan vazgeçerek sormuş: " Korkuyor musun? Niçin? " " Ben kayboldum." Eşek arısı, " Kayıp mı oldun?" , " Nasıl?" gibi mantıklı bir cümle ile karşılık vereceğine kaplumbağanın sözüne, insanların zaman zaman yaptığı gibi karşısındakinin son sözü ile ilgili alakasız bir cümle kurmuş. Bunun farkına da varmış ve de rahatsız olmuş ama kaç para, söz ağızdan çıkmış bir kere: " Sahi sen ne arıyorsun bu saatte, burada?" " Kayboldum dedim ya." "Anladık da niye?" "Gezmeye çıkmıştım, çok uzaklaşmışım evden, kayboldum? Uç uç böceği, araya girerek: "Ah, ah! " diye iç geçirmiş. "Atalar boşa dememiş , bir musibet bin nasihatten iyidir diye. Kaplumbağacık, çok meraklıymış. Bilmediklerini öğrenmek ister, soru sormaktan da hiç ama hiç çekinmezmiş: " Musibet ne demek?" "Musibet, sıkıntı veren şey, demek demiş uç uç böceği. Şu anda yırtıcı bir hayvanın karnında da olabilirdin sen. "Ama ben bilemedim." "Evden uzaklaşma diye annen baban nasihatte bulunmadı mı hiç?" Eşek arısı tatlı sert sesi ile: "Bulunmuştur da, bu yaramazın bir kulağından girip öteki kulağından çıkmıştır." demiş.Kaplumbağacık, yaptığı hatanın sonuçlarının neler olabileceğinin yeni yeni farkına varmaya başlamış: "Bir daha yapmam." "Ailen nerede oturuyor?" demiş uç uç böceği. "Bilmiyorum?" "Oturduğun yerin adını bilmiyor musun?" demiş eşek arası. "Bilmiyorum?" "Annenin adı ne?" demiş uç uç böceği. "Anne." "Oh ne güzel. Babanın adı da babadır mutlaka." demiş dalga geçerek uç uç böceği. "Evet." Uç uç böceği, birden sinirleniş. Sesini yükselterek: "Sen kendi adını da bilmiyorsundur korkarım. Adın ne?" "... "Annen baban seni ne diye çağırırlar?" "... "Sana, ne der hısım akraban?" "Babam koçum der, annem de kuzum der." "Eeeee?" "Dedem, iki gözüm der." Uç uç böceği elinde olmadan gülmüş. Gülmüş çünkü meseleyi bütün çıplaklığıyla anlamış. Eşek arısına dönmüş: "Sana bir zahmet" demiş." Kaplumbağalar diyarına git de bir haber ver. Yana yakıla bu keratayı arıyorlardır şimdi." Bu öneri eşek arısının pek hoşuna gitmemiş: "Orası çok uzak." demiş. "Hem sen niye gitmiyorsun. Senin de kanatların var. Hem nasıl olsa arar bulurlar. Beklesin burada. Hem bana ne, ben mi kaybol dedim. Cezasını çeksin." "... "Niye sustun?" "Birden dört yıl önce yaşadıklarımız hatırıma geldi de?" "Ne olmuştu ki?" "Hatırlasana, şu kaplumbağacığın yerinde yaptığı çirkinliklerden ötürü cezalandırılmış sonra da ne halin varsa gör denilerekten fırlatılıvermiş bir eşek arısı vardı. " "Yaptığın iyiliği başıma mı kakıyorsun?" "Hayır da..." Küçük kaplumbağacık, araya girmiş:"Durun,"demiş. ."Benim için kavga etmeyin. Hem özür dilerim sizleri rahatsız ettiğim için. Bakın, kaz teyzeye de kızmıyorum artık. Tercihini beni evine almamak yönünde kullandı. Bu onun hakkıydı, hakkını böyle kullandı diye kızılamaz ki." Konuşulanları alt dallarından biri ile dikkatle takip eden söğüt ağacı, araya girme gereği hissetmiş. Kaplumbağaya: "Vay, nelerde biliyorsun sen. Ne güzel de şeyler söylüyorsun?" demiş. Söz, kaplumbağanın gururunu okşamış Niçin burada olduğunu unutmuş:"Tabi... İlk öfkem, ilk korkum geçti. Mantıklı düşünmeye başladım. Ailem öğretti bunu bana." demiş. Söğüt ağacı, dallarından birine kaplumbağaya iyice yaklaştırarak sormuş: "Başka ne öğretti?" "İyiliklerin karşılık beklemeden yapılması gerektiğini öğretti. Birde şey öğretti." "Ne öğretti?" "İyilik yapan, iyilik yapılandan daha çok mutlu olurmuş her zaman." " Bu güzel şeyleri bilmek, güzel şeyler yapmak için kâfi gelmiyor herhalde ama. "Bana taş attın ama yani bazen yolunu şaşırıyor kaplumbağa da olsa. Uç uç abi..." " Söyle..." "Kelata ne demek?" " Ne kelatası?" "Dedin ya, beni kastederek bu kelatayı arıyorlardır diye." " Kelata değil o. Kerata." " Ne demek kerata..." " Kerata sensin..." "... " Nasıl yani?" Uç uç böceğinin " Şöyle yani" sinden sonra laf lafı açmış, laf arıların yaşamları boyunca hiç uyumadıklarına kadar bile ulaşmış; , saliseler saniyeleri, saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalamış, eşek arısı anne kaplumbağa ile baba kaplumbağayı bulup getirmiş. Gökten de üç elma düşmüş, biri yaşadığı olaydan gerekli dersi çıkartan kaplumbağacığın başına, birinin bir yarısı eşek arasının bir yarısı da uç uç böceğinin başına düşmüş. Son kalanda yüzlerce parçaya bölünmüş, Her bir parçası da bu masalı okuyup da keşke benim de başıma düşse diyenlerin başına düşmüş.. Ama söğüt ağacının başına elma parçacıklarından biri bile düşmemiş. Çünkü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder