AHMET ÇATLAYACAK ÖĞRETMENİM
Bir varmış bir yokmuş. Develer tellal pireler berber iken, tilkiler kargaların ağızlarından düşürdükleri peynirlerini yerken ben de annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken Ayça Öğretmen’in kadayıflarım dediği çocukları incir çekirdeğini bile doldurmayan sebepten birbirlerine girmişler sonra da onlardan bir grup meseleyi halletmesi için biricik öğretmenlerinin yanına koşuşmuşlar. Hepsinin öğretmenlerine söyleyeceği bir şey varmış. Çoğu zaman olduğu hep bir ağızdan ağızdan konuşmaya başlayınca Ayca Öğretmen, kendini öğrencilerinden biraz uzaklaştırmış sonra da,
-Teker teker, demiş. Her zamanki tatlı sesli ile.
Özge atılmış:
- Ayaz ayıp ayıp şeyler söylüyor bana öğretmenim.
Sıla, Özge’ye destek vermiş:
-Evet öğretmenim ben de duydum. Annesine söyleyin de ağzına biber sürsün.Bizim ahlakımızı bozuyor ahlaksız çocuk.
Hüseyin,Ayaz’ın kankasıymış. Özge’ye yaklaşma girişimleri hep başarısız olduğundan Özge’yi zor durumda bırakmak için lafa karışmış:
-Öğretmenim Özge’de Ayaz’a Ayaz Ayşe’yi seviyor diyor.O da demesin.
Hemen yanı başlarında bir grup veli varmış. Merve Hanım’ın , Ayşe’si de bu mektepteymiş. Ayaz Ayşe’yi cümlesinden Korkmuş, heyecanlanmış . Hüseyin’în yanına koşmuş, böğründen dürterek sormuş:
-Hangi Ayşe’yi seviyormuş. Benim kızı mı?Kırarım onun bacaklarını
Hüseyin, şaşkın şaşkın kadına bakıp sormuş:
-Senin kız kim teyze?
.Ayça Öğretmen, Merve Hanım’a bakıp gülümsemiş:
-Yok hanımefendi, demiş. Sizin kızdan değil bizim sınıftaki Ayşe’den bahsediyor Merak etmeyin siz.
Merve Hanım, Ayça Öğretmen’e çıkışmış:
-Hoca Hanım, bunlar daha bacak kadar çocuk. Ne sevgisi bu?.
Velilerden biri, kızlardan birine sokulup sormuş:
-Ayşe de Hüseyin’i seviyor. mu?
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Soru sorulan öğrenci de dedikoduya meraklıymış:
-Yok, demiş. Ayşe kantinde çalışan Yavuz abiye aşık ama Yavuz abi güvenlikçi ablayı seviyor..
Velilerden Selim, sinirlenmiş. Öğretmeni azarlamaya kalkmış:
-Hoca , hoca.Siz nasıl bir öğretmensiniz?. Böyle abuk sabuk konuşmalara niçin müsaade ediyorsunuz?. Vuramıyor musunuz ağızlarına iki şaplak? O onu seviyor muş da bu bunu bilmem ne yapıyormuş da….Bunun için mi geliyor çocuklar buraya.Bunları mı öğretiyorsunuz siz bu çocuklara?
Tam o srada oradan Zeynep Hanım ile oğlu Furkan geçmekteymiş.Zeynep Hanım, Furkan’ı dürterek Ayça Öğretmen’i göstermiş:
-Bak bide öğrtemen olacam diyorsun.Şu kadın buraya geidiğinde tıpkı benim gibi eti butu yerindeydi.İki yüz kilo vardı maşallah. Şimdi bak bir deri bir kemik kaldı. Ne hale koydu çocuklar kadını.
- Boşuna çeneni yorma anne. Hem kadım, ister dört yüz kilo olur ister elli kilo.Kendi tercihi.
-Oğlum vıcır vıcır şunlarla uğraşılr mı? Hem puanın tıpa da yetiyor.
- Seninle çıktığıma pişman etme beni.
-Yavrum ben, senin iyiliğin için. Bak ben diyorum kaz kanadı sen diyorsun keçi boynuzu.
Çocuklardan Beyza, cinmiş.Anne ile oğlunun duyacağı şekilde öğretmenine sormuş
-Öğretmenim ben diyorum kaz kanadı sen diyorsun keçi boynuzu ne demek?
Ayça Öğretmen, Beyza’nın sorusuna vereceği cevabı ötelemiş. Kollarını açıp öğrencilerini “ Sonra konuşuruz bunları” diyerek sınıflarına yönlendirmiş. Kendisi de öğretmenler odasına çıkmış. Bir bardak çay doldurmuş. Eline bir kitap almış. Tam okumaya başlamış ki, kapı açılmış öğrencilerinden biri, her zaman pireyi deve yapmakla ünlenen Ova içeriye girmiş:
-Öğretmenim koşun, demiş. Ahmet ya patlayacak ya çatlayacak biraz sonra.Yine sınıfın altını üstüne getirecek.
Azra Öğretmen, okumakta olduğu Keloğlan masalını masanın üzerine bırakarak konuşmuş
-Epeyce zamandır iyiydi. Düzelttiydik. Yine ne oldu ki?
Oya, gözlerini koca koca açmış.
-Öğretmenim siz hala Keloğlan masalı mı okuyorsunuz?
Ayça Öğretmen,
-Ben masal okumasını severim, demiş gülümseyerek:
-Ama siz çocuk değilsiniz ki. Değilsiniz değil mi?
Oya son cümlesini o kadar içten sormuş ki, öğretmeni gülerek başını sallamaktan kendini alıkoyamamış. Oya’nın saçlarını karıştırarak,
-Sen beni öldüreceksin kız, demiş.
Sonra da sorularını ardı ardına sıralamış:
-Ahmet’e ne oldu gene? Niye patlayacak? Ne yaptınız oğlana?
-Öğretmenim bu sefer siz bir şey yaptınız vallaha.
Öğretmen meraklanmış:
-Ben mi bir şey yaptım?. Ne yaptım ki? Ne yaptım ben? Ben sıftan çıkarken bir şey yoktu hem
Oya tam cevap verecekken, koşarak Murat gelmiş Nefes nefese,
-Öğretmenim Ahmet sağa sola dalaşmaya başladı.Ha patladı ha patlayacak.. Gelin bir şey yapın Anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirecek gene. Gene kıskançlık krizi tuttu.
Öğretmen, Murat’ı yanına çağırmış. Eline omuzuna koymuş:
-Yine üzerine üzerine gittiniz değil mi? Bir türlü olduğu gibi kabul edemediniz be çocuklar.? Neyi kıskandı yine?
-Öğretmenim vallahi biz bir şey yapmadık.Siz sınıftan çıkınca çnce oflayıp puflamaya sonra da gittikçe gerilmeye başladı. Huyunu biliyorsunuz yarşmayı kzanamadığını alıştıra alıştıra söyleyecektiniz.
Oya, sınıftaymış gibi parmak kaldırarak araya girmiş:
-Evet Öğretmenim. Ahmet birinci olacağından emindi. Sonucu öğrenince şoke oldu. Siz birinci gelen şiiri okusaydınız bari.
Murat, Oya’yı öğretmenine çaktırmadan itmiş:
-Ukala. Öğretmene aklıl mı veriyorsun? Gıcık.Çok bilmiş.
- Yüreğin varsa yüksek sesle söylesene bunlara.
-Ben bunları öğretmene değil sana söylüyorum.
-Öğretmenin sözleri ir kulağından girip ötekinden çıkıyor. Öğretmenimiz böyle sözler söylemeyin demiyor mu?
Ayça Öğretmen, tam, “ Ne fısıldaşıyorsunuz? ”diyecekken öğretmenler odasının kapısı tekrar açılmış:
Sacide içeriye girmiş.
Veysel Öğretmen’in gür bir sesi varmış. Onu tanıyan tüm öğrenciler ondan çok korkarmış. Veysel Öğretmen bunun nedenini bir türlü çözememişse de zaman zaman bunun keyfini çıkarmıyor da değilmiş. Sacide’yi biraz korkutmak istemiş. Çözmekte olduğu bulmacadan gözlerini ayırmış. Sertçe:
-Buraya gel bakayım, demiş.
Sacide korkmuş. Önce kendi öğretmenine bakmış. Sonra Veysel Öğretmene. Bacakları titreyerek yanına yanaşmış. Beti benzi kül gibi olmuş. Veysel Öğretmen, Sacide’m,n çok ama çok korktuğunu anlayınca kıyamamış, üzerine gitme düşüncesinden vazgeçmiş. Sacide’nin özenle örülmüş saçlarına hayranlıkla bakmış.
-Ne güzel saçlar bunlar. Annen mi ördü? demiş.
Sacide bir an öğretmeni ile göz göze geldikten sonra başını öne düşürmüş.Veysel öğretmenin sorusunu ağlamaklı cevaplamış:
-Benim annem yok artık. Annem öldü.
Veysel Öğretmen yılların yaşam tecrübesine rağmen söyleyecek birkaç kelime bulamamış. Bir yutkunmuş. İki yutkunmuş.
Kısa bir sessizlik olmuş öğretmenler odasında.
Murat, öğretmenine dönerek:
-Biz gidelim mi öğretmenim, demiş.
Oya, Murat’ın kulağına eğilmiş:
-Öğretmen Keloğlan masalı okuyor. Allah bilir Cin Ali de okuyordur, demiş. Ama sınıfa söyleme
Murat, Oya’yı dürtmüş:
-Sen söyle demi.İspiyoncu.Hem ayıp mı Keloğlan okumak.
Oya, elini sallayarak, öffflemiş:
-Benim arkamdan niye koşup geldin ki?
Öğretmen, öğrencilerini dışarıya çıkarmak için ayağa kalkmış. Onlara sınıfa gitmelerini söylemiş. Sonra da Veysel Öğretmen’e dönerek şöyle demiş:
-Veysel Öğretmenim siz yılların öğretmenisiniz. Kim bilir neler yaşadınız. Çocukların şimdi patlayacak dedikleri Ahmet’le ilgili bana yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.
Veysel Öğretmen Ayça öğretmenin Ahmet ile ilgili anlattıklarını can kulağıyla dinlemiş. Sonra da,
-Müsaade edersen yarınki son dersine gireyim, demiş.
Göz açıp kapayınca kadar bir zamanda yarın olmuş, Son ders saati gelmiş.. Ayça Öğretmenin saate bakıp durması öğrencilerin de dikkatini çekmiş. Tam onlardan biri bunun nedenini sormak için parmak kaldırmış ki kapı çalmış. Sınıfa iki adam bir kadın girmiş. Adamlardan biri Veysel Öğretmenmiş. Üçünün de ellerinde birer davul varmış. Bu işe çocuklar da Ayça Öğretmen de çok şaşırmıişar Meraklanmışlar da….
Veysel Öğretmen, damdan düşer gibi
-Çocuklar, bilirim sizler beni sevmessiniz,Benden korkarsınız. Derin dondurucudan daha soğuk bir öğretimdir, iticiyimdir. Şimdiye kadar böyle olmam bundan böyle de böyle olmamı gerektirmez. Ben değişmeye karar verdim. Belki bazılarınız kırkından sonra azanı teneşir paklar diye içinizden geçireceksiniz ama beni biraz tanırsanız beni biraz sevebilirsiniz diye düşündüm. Başlamak bitirmenin yarısıdır demişler. Uşakşar, ben davul çalarım. demiş ve bir parça çalmış Öğrencilerden bazıları kıkır kıkır gülmüş, bazıları kulaklarını kapatmış, bazıları ne olup bittiğini anlamaya çalışmış. Şevval, Semih’e dönmüş:
-Veysel Hoca, keçileri de kaçırmış. İyi ki onun sınıfında değil demiş.
Ayça Öğretmen, Şevval’in söylediğini duymuş. Ders verircesine bakmış. Şevval’e. Şevval utanmıış, başını öne düşürmüş.
Veysel Öğretmen, aldığı tek tük alkıştan sonra bayan arkadaşını işaret ederek:
-Çocuklar, demiş. Azize Hanım’da davul çalar demiş ama “ davul çalar”ı karşısındakilerie hissettirecek şekilde vurgulamış
Azize Hanım, davulu çalmış, sınıfta alkışlamayan kalmamış.
Çocuklardan biri, kaygı dolu bir sesle aklına geleni paylaşmak istemiş:
-Valla yarın Veysel Öğretmen bizim katta nöbetçi. Kendisini bu kadın kadar alkışlamadık diye anamızdan emdiği sütü burnumuzdan getirecek demiş. Ben yarın gelmem okula.
Esra, sağa sola dönmeden doğru bildiğini söylermiş her zman.Arkadaşına cevbı şöyle olmuş.
-Azize Hanım, Veysel Öğretmenden daha güzel çaldı, alkışın da çoğunu aldı. Ne var bunda?
Veysel Öğretmen, el çırpıp kendi aralarında konuşan birkaç öğrenciyi susturduktan sonra, işaret parmağını Davulcu Ahmet’e doğru uzatmış:
-Arkadaşlar, ben bu herifi çok seviyorum demiş ve eklemiş:” Çok seviyorum çünkü davulu benden daha iyi çalıyor. Davulu bundan dinledikten sonra, kendi kendime ,”Bükemediğin bileği öp Veysel”, dedim,. Bu yenilgiyi kabul etmek değildi, Bu yarışmadan çekilmek de değildi. Bu ,kıskançlığa son vermekti, Bu daha çok çalışmak demekti. Bu tatlı bir rekabet demekti. Ahmet davulda beni geçti, bende zurnada Ahmet’i geçtim.”
Son sözler sınıfı dağıtmış. Çocuklar gülüşmüş.
Savaş, sesli gülerek:
-Siz de zurna mı çalıyorsun öğretmenim, demiş.
Veysel Öğretmen:
-Vallahi inanmayacaksınız ama çalıyorum demiş. Davulcu Ahmet’ten de iyi çalıyorum.
Sema, parmak kaldırıp ayağa fırlamış:
-Zurna ne öğretmenim? demiş
Barış:
-Zurnanın zırt dediği delik ar ya oradaki delik sensin işte.
Ayça Öğretmen, çocukların şımarmaya başlamasından rahatsız olmuş. “ Çocuklar’ Misafirlerimiz var görüyorsunuz, ayıp oluyor” demiş.
Davulcu Ahmet de tokmağı ile davuluna dokunmaya başlayarak Ayça Öğretmne yardımcı olmuş. Sınıf susmuş.Davulcu Ahmet bir parça çalmış.. Herkesin ağzı hayranlıktan bir karış açılmış.
Kübra, Melisa’ya dönüp:
-Kızlar boşuna davulcuya varmıyor, ne güzel çalıyor demiş. İleride ben de davulcuya varırım belki.
Birden, Veysel Öğretmen ellerini çırparak on beş saniye kadar kuvvetli bir alkış oluşturmuş sonra da iki elini havaya kaldırarak ve sözcükleri hızlı hızlı söyleyerek şöyle demiş:
-Elimde ödüllü bir şiir var, anneler gününde bu şiiri okuyarak alkış bombardımanın tutulmak isteten vr mı?
Anında bir öğrenciden, Ahnet’ten cevap gelmiş:
-Ben, ben okurum.
Sırma, önündeki arkadaşını dürtüklemiş:
-Gene neye atladı bu ya. Kaçırdım
Arkadaşı, dudak bükmüş:
-Okunacak bir şiir mi varmış ne. Onu okumak istiyor.
Veysel Öğretmen, Ahmet’e gel işareti yapmış. Ahmet koşarak öğretmenin yanına varmış.Veysel Öğretmen, cebinden Yaren Daşpınar ödüllü şiirini çıkartmış. Ahmet’e uzatmış:
-Arkadaşların alkışlarıyla olur verirse bu şiiri sana okutacağım, demiş.
Ahmet:
-Öğretmenim ben çok güzel okurum ama arkadaşlar beni kısındıkları için alkışlamazlar, demiş. Düşüncesini Ayça Öğretmen’e onaylattırmak istemiş:
-Benii alkışlamazlar değil mi öğretmenim?
Ayça Öğretmen, bence tam öyle değil diyecekken , Veysel Öğretmen,Ahmet’e sorma gereği duymuş:
-Niye öyle düşündün ki?.
-Beni kıskanıyorlar hep. Bu sınıfın bir numarasıyım ben.
Sınıfta bir tepki uğultusu konuşmuş.Parrmaklar kalkmış.Veysel Öğretmen, çocuklara söz vermemiş.
-Haydi oku, bakalım diyerek Anneler Günü için yazılı şiiri okuması ,ç,n Ahmet’e uzatmış.
Ahmet, kaşlarını açarak şiire bir göz atmış sonra da okumuş.
ANNEMİZ VAR YANIMIZDA
Gönülleri bir çiçek bahçesi
Annen sana vermiş en güzel yeri
Onun kıymetini çok iyi bilmemli
Hayatımızın parçası anneler çok önemli
Sıcacık kucağı ve nefesi
Hayata sıkıca bağlar seni
Uçurumdan biri tutmuş gibi sanki
Zor anımızda bile sevgi dolu gelir sesi
Ev işleri biter gece yarısında
Anneler evlatları için hala ayakta
O sevgi dolu yürek var ya
Değişilmez dünyalara!
Yaralanırsak koşar annemiz buraya
İlaca bile gerek yok, annemiz vardır yanımızda
Bir öpücük bir sarılış verdiği anda
Yeniden doğar, geliriz dünyaya.
Kucağında uyuduğu anda
Sevgi dolu hayallere uçarsın onunla
Uyanmak gelmez içinden asla
Çünkü annemiz vardır yanımızda.
Azıcık uzak olsak ona
İçimizde bir hasret kalır sonra
Dayanılmaz hale gelince
Dayanamayız koşarız ona
Sormaya gerek yok, annem her şeyde
Kalbimin yüreğimin en güzel köşesinde
Hiçbir şey onu almaya cesaret edemez bile
Melek annem, kalbimdeki en güzel yerde.
Yaren Daşpınar
Ayça Öğretmenin çocukları, yiğidi öldür hakkını ver sözünü kanıtlamak istercesine, şiiri çok güzel seslendiren Ahmet’i alkışlamışlar. Birkaç cılız alkış bekleyen Ahmet bu işe çok şaşırmış. Koltukları kabarmış. Tabu anda da Sacide
yerinden kalkıp sert ve kararlı adımlarla Ayça Öğretmen’in yanına gelmiş. Sesinin titremesine engel olmaya çalışarak:
-Bu şiiri ben okumak istiyorum, demiş.
Sınıf bu duruma çok şaşırmış. Gözler Ahmet’e çevrilmiş. Ahmet’in hele hele bu kadar alkıştan sonra öğretmenin daha bir şey demeden, bağırıp çağıracağını, ,kıyameti kopartacağını daha da ileri giderek Sacide’ye “ pişmiş aşaniye su katıyorsun” diyerek şidder uygulamaya kalkacağını tahmin etmişlerse de beklenmedik bir şey olmuş.Ahmet, Sacide’ye yanaşmış:
-Okuyabilecek misin? diye sormuş.
-Müsaade edersen okumak istiyorum, demiş Sacide.”Okuyabilirim. Annem daha yeni öldü, belki ağlamaya başlarım ama olsun.Okurum.”
Ayça Öğretmen, gözyaşlarını sınıfından gizlemeye çalışmayarak Saçlde’ye sarılmış, saçlarından öpmüş, tüm sınıfta ayağa kalkarak Sacide’yi sevgiyle,colkuyla alkışlamış. Gözlerinden yaşlar akan da, dalgasını geçen de olmuş.
O günden sonra da Ahmet, kıskanma huyundan vazgeçmemiş ama kıskançlıktan çatlayacak duruma da hiç gelmemiş.
Gökten üç elma düşmüş, biri Sacide’nin biri Veysel Öğretmen’in biri de Ahmet’in başına.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder