2 Ocak 2021 Cumartesi

 

                        DEFOL GİT AYLA!

              Davut Bey, karısına sordu:

-        Devran ya da karısı son günlerde

aramadı değil mi?

Akşam yemeğinden sonra çay içiyorlardı: Ayla hanım, çayından bir yudum aldı:

-        Aramadı. Niye sordun ki?

-        Ararlarsa  fazla uzatmadan  telefonu

kapat. Hatta hiç açma

-        Bir şey mi oldu?

-        İşleri bozukmuş. Herkesten borç

istiyorlarmış.

-        Aaa!

-        Yaaa. Feyyaz uğradı bugün o anlattı.

Batmış. Uçan kuşa borç yapmış. Bugün yarın bizim de kapımızı çalar. Haberin olsun.

-        Hay Allah! Üzüldüm bak.

-        Ben de üzüldüm de. Yani diyeceğim

karısı marısı gelirse ya da telefon ederse hani sohbeti uzatmadan şey yap yani. Borç  istemesine  olanak bırakma. Yok demeye Yüzün tutmaz kaptırırız paraları Allah korusun.

-        Sen öyle mi yapacaksın?

Davut Bey kalktı. Boşalan çay bardağını

aldı, mutfağa gitti çayını tazeledi. Yerine otururken,

-        Asında geçen gün uğradı, dedi. “Ama

benim hakikaten acele bir işim vardı hemen gittim. Verilmiş sadakamız varmış Demek ki borç isteyecekti. Olanlardan da haberim yok, verirdim Allah korusun.”

-        Dur bakalım canım. Belki de istemez

bizden.

-        İster istemez ben onu bilmem. Bil diye

söyledim hani.

Ayla Hanım,

-        Akşam akşam bütün keyfim kaçtı bak,

dedi. Çay tabağını sehpanın kenarına itti.

-        Duyduğuma göre dedi Davut Bey. Ve

devam etti “Doğruysa bacanağı yüklü bir kazık atmış ona. Ondan sonrası  da çorap söküğü gibi gelmiş. Toparlayamazsa iflas edecekmiş. Böyle adama bu devirde kim borç verir şekerim. Herkes aklını peynir ekmekle mi yedi?

Davut Bey, karısının dikkatle  yüzüne

baktığını gördü. Yüzünü eli ile sıvazladı. Sordu:

-        Yüzümde bir şey mi var. Ağzımda falan.

Ayla Hanım gayriihtiyari gülümsedi.

-        Yok yok, dedi. Beşiktaş kazandı ya

, sevincin yüzüne yansımış mı diye baktım.

Davut Bey arkasına iyice yaslandı.

Kollarını açtı. Gururla:

-        Kartallar bu sene şampiyon olacak

göreceksin, dedi.

-        İnşallah, diye karşılık verdi karısı. Takip

ettiği bir dizi filmin başlama saati de gelmişti.  Kumandayı eline aldı, dizinin yer aldığı kanalı açtı.

Davut Bey, sevmezdi bu diziyi. Kütüphaneden İngilizce bir kitap aldı.

Gözlüğünü taktı. Onu okumaya başladı.

                         ***

                  Davut Bey uyandı. Saate baktı. Saat 03’tü. Karısı yoktu yanında. “ Nerede bu kadın?” diye söylendi. Kalktı salona geçti. Elektriği yaktı. Karısı koltukların birinin üzerine bağdaş kurup oturmuştu. Karısı ne zaman çok sinirlense, çok üzülse, bir konu üzerinde düşünse ve bir karar arifesinde olsa böyle yapardı.

                  Davut Bey, karısına ayaklarının ucuna basarak  yanaştı:

-        Hayırdır Ayla , dedi. Ne oldu?

Davut Bey, karısının bakışlarından 

sorunun müsebbibinin kendisi olduğunu anladı. Bir an düşündü. Bir şey bulamadı. Sorusunu başka sözcüklerle yineledi:

-        Ayla ne oldu? Ne kusur eyledik?

Ayla  Hanım ayağa kalktı. Bir şey

söyleyecek gibi olduysa da vazgeçti. Oturdu.

-        Yok bir şey yok, dedi. “Yat sen.”

-        Nasıl yok hayatım. Saat  üç olmuş.. Yarın

sabah işe gideceksin.

-        Davut yat sen. Üzerime gelme. Biraz

düşünmem gerekiyor benim.

-        Ne ?

-        Ne mi?

-        Evet.

-        Davut git yat sen. Gelme üzerime.

-        Hayatım akşam iyiydik. Gelip  giden de

olmadı hani, bir şey söyledi de canını sıktı desem.

                  Ayla Hanım, sert bir ses tonu ile:

-        Beni şaşırttın. Hayal kırıklığına

uğrattın. Utandırdın. seni tanıyamamanı

üzüntüsünü yaşattırıyorsun bana şu an, dedi.

Davut Bey, karısının sözlerine bir mana

veremedi. Sordu:

-        Bunları ben mi yapıyorum?

-        Davut git yat. Bu saatte seninle

tartışmak istemiyorum. Çok sinirliyim. Amacımı aşan bir söz söylerim iş iyice tadından yenmez olur.

                  Davut Bey, yatak  odasına gitti. Pijamalarını çıkardı  takım elbiselerini giydi. Kravat bile taktı. Salona geri döndü. Karısının karşısındaki koltuklardan birine oturdu. Bir süre karısının “ Ne oluyor? Hayrıdır?” demesini bekledi. İstediği olmayınca yerinden kalktı. Bir kendine bir de karısına bol köpüklü birer kahve yaptı.

                  Karısı, ikramı ret etmedi. Belli belirsiz teşekkür etti. Bundan kuvvet alan Davut Bey,  işi kendince şakaya vurarak  “ Ne kusur eyledik sultanım. Anlat bilelim  kendimizi savunalım.” dedi.

                  Ayla Hanım, kahvesinden bir yudum aldı. Fincanı  yan tarafındaki sehpanın üzerine bırakırken sordu:

-        Hakikaten niçin bu kadar sinirlendiğimi,

niçin büyük bir hayal kırıklığına uğradığımı bilmiyor musun sen?

-Vallahi bilmiyorum. Azıcık, minnacık

ipucu versen, belki bir şeyler tahmin edebilirim.

                  -Akşam yaptığın konuşmayı düşün.

                  - Akşam yaptığım konuşma mı? Ne konuşması yaptım ki akşam ben?

                  -Davut! Devran ve  karısı Sultan  bizim çocukluk arkadaşımız.

                  - Eeee!

                  - Söylediğine göre zor günler geçiriyorlarmış.

                  - Feyyaz öyle söyledi. Aslında ben de duymuştum böyle bir şeyler ama üzerinde durmamıştım.

                  -Ve sen bana diyorsun ki telefonla ararlarsa telefonu açma, gelirlerse de kapıdan kov borç para isterler.

                  - Ben böyle bir şey söylemedim.

                  Ayla Hanım, azarlar gibi sürdürdü sözlerini.

-        Demagoji yapma bana Davut. Bir kelime

eksik ya da fazla söylediklerinden çıkan anlam bu.

-        Eeee

-        Eeee deyip durma bana. Daha fazla

çıldırtma beni.

                  Davut Bey de sesini yükseltti.

-        Sen de sadete gel. Uzatma

sözlerini.Neyse derdin açık açık söyle.

-        Hala anlamadın mı?

-        Neyi anlamdım mı? Bir şey söylemedin

ki.

-        Git yat Davut.

-        Yatmıyorum Ayla. Derdin neyse söyle.

Ne bu böyle, bilmece gibi konuşmalar, afra tafra. Benim yerime başka bir erkek olsa “ Dayak mı istiyor canın der.”

                  -Pardon, anlamadım?

                  - …

                  Davut Bey, kalktı. Salonun içinde birkaç kez dolaştı. Sonra Ayla Hanım’a yaklaştı. Ona doğru hafifçe eğilerek:

-        Özür dilerim, dedi. “ Biliyorsun beni

kafam bu saatlerde fazla çalışmaz. Ne olduğunu bir anlatırsan ben de yani ben de seni tatmin edecek birkaç söylerim belki. Ha!

                  Ayla Hanım bir an teyzesini hatırladı. Onun kendisine yaptığı bir nasihat aklına geldi. Nikah arifesinde söylemişti. “ Bak kızım kulağına küpe olsun, karı koca arasında her zaman bir tartışma çıkabilir. Böyle zamanlarda duracağın yeri iyi bil. Karşındaki kişi  de bilsin sen de bil.”

                  Ayla Hanım, derin bir nefes aldıktan sonra kocasının gözleri içine bakarak yumuşak bir ses tonu ile konuştu:

                  -Bak Davut az evvel de söyledim Devran da karısı da bizim çocukluk arkadaşlarımız. Onu da geçtik dostlarımız.

                  - Eee

                  - Esi şu, ben senden beklerdim ki, Ayla durum bu. Bu hafta Devranları bir yemeğe çağırsak da bir konuşsak durumlarını. Nasıl yardım edebileceğimizi sorsak, yapabileceğiz bir şey yapsak deneni  beklerdim.

                  - Eee!

                  - Sen, benim kocam ne dedin?

                  -Ne dedim?

                  Ayla Hanım sabrını zorladı. Sesini yükseltmemeye çalışarak  sözlerini sürdürdü.

-        Devran ya da karısı ararsa telefonu

açma, kapıya gelirlerse içeriye buyur etme. Niye? çok zor durumlardalarmış. Borç  para isteyebilirlermiş. Ben böyle koca istemiyorum.

Davut Bey!in başı fevri davranışlarından

dolayı çok belaya girmişti. Bu konu ile psikoloğa bile gitmişti.

Davut Bey bir an karısının son sözlerine

takıldı. Sözün ne demek istediğini idrak edemedi. Söze alındı, sinirlendi, kapıya doğru yürüdü, kapalı olan salon kapısını açtı, karısına dönerek bağırdı:

Böyle koca istemiyorsan defol git Ayla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder