5 Aralık 2018 Çarşamba

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI- 41-

Buyurdum.

---
Öğleden sonra çaycı dükkânına uğradığımda ikindi ezanı okunmak üzereydi. Çay içenler de vardı. Yani, düşündüğümün ötesinde bir durumdu bu.
Bir aralık merakımı yenemedim, Ural’a sordum:
— Sabahleyin söyle bir uğramıştım. Yoktun.
Haber veremediği için çok çok özür diledi. Özel okullardan birinden çağırmışlar. Dört yıl evvel verdiği bir dilekçeye istinaden.
Durumu nişanlısına anlatmış. Nişanlısı ben açarım demiş. sabah gördüğüm kadın oymuş işte.
Şaşırdım:
— Dört sene evvelki başvuruna yeni mi şey verdiler?
— Evet efendin. Ben de çok şaşırdım.
— Görüşme nasıl geçti?
— Ne desen bilmem ki efendim. Beş senede çok görüşme
yaptım. Hep sonra haber veririz dediler. Gerisi gelmedi
Bunun böyle olduğunu biliyordum. Ne yaparsın öyle manasında
başımı salladım.
İşler vardır. Bin bir ümitle girişirsiniz. Büyük yatırımlar yaparsınız. Sonucun mükemmel olacağını umarsınız. Tutmaz. Ya da tam aksi. Öylesine, laf olsun diye girişirsiniz. Tutar.
Bizim çay ocağı işi tuttu. Şaka maka bayağı bir para da kazanmaya başladık. Patronluğu da sevdim.
Bir akşam Ural,” Efendim” dedi “Ben işi bırakmak zorundayım.”
İşler iyiydi. Ural’ın işlerine de kazanmıyordum. Maaş konusunda da anlaşmıştık.
Soru sormadan açıklama yapması için yüzüne baktım. Açıkladı da.
Bahsetmiştim, öğretmenlik için görüşmeye çağırmışlardı. Oradan çağırmışlar. “ Gel başla” demişler.
Onun adına çok sevindim. Tebrik ettim.
—Arzu ederseniz birini bulana kadar, nişanlım burayı idare
edebilir. Biliyorsunuz zaman zaman gelip bana yardım da ediyor.
— Onun için yorucu olmasın, dedim.
Olmayacağını söyledi,
Ertesi günü inanılmaz bir şey oldu. Karım dükkâna geldi. Kısa
bir süre ne yapacağımı şaşırdım. Çay aldı, poğaça aldı.
Beni sormuş Leman’a. “Şu an için burada değil” demiş Leman. Tesadüf o sırada lavabodaydım. Leman koştu geldi söyledi. “ iyi
etmişsin” dedim ona.
Arka taraftan çıktım. Bir süre çay ocağının çevresinde karımı da
gözleyerek dolaştım. Leman’a telefon edip “ Az evvel telefon etti bugün gelmeyecekmiş. Kim aradı diyeyim” de deyip başından sav demeyi düşündüysem de bundan vazgeçtim. Tüm cesaretimi toplayıp dükkana gittim. Hiç haberim yokmuş gibi davranacaktım. Öyle de yaptım.
Karımın oturduğu masanın yanından geçerken o an fark etmiş
gibi:
—Nalan! dedim.
Baktı. Tepeden tırnağa süzdü. Ciddiydi.
— Hoş geldin.
— Hoş bulduk, dedi.
— Bu büyük sürpriz. Çok sevindim.
—Seninle bir şey konuşmak istiyorum, dedi.” Burada mı
konuşalım dışarı mı çıkalım?”
Tam bu anda yanımıza biri yanaştı.
—Hüsnü abi, merhaba dedi.
Elimi sıkmak için elini uzattı. Bende elimi uzattım. Tokalaştık.
—Abi, dedi senden bir ricam olacak.
—Estağfurullah, dedim. “Buyurun.”
Aslında, nasıl anlatayım, o benden bir şey isteyecek ben de ona
yardım edecek ya da yardım etme sözü verecek bu da karımın önünde benim değerimi arttıracaktı. Bana ne sorabilirdi hukuki bir şey soracaktı herhalde. Bu vesileyle karıma avukatın karısı olduğunu anımsatacaktım.
—Hapisteydim de abi, dedi.
“ Hayırdır “ desem konu uzayabilirdi.
—Kusura bakma çıkmak zorundayız da, mesele nedir?
—Yaaa abi, Yarın sabah buluşsak da bana biraz karpuz alsanız.
Yani, o an çıldırdım adeta:
—Ben karpuzcu muyum lan? diye bağıdım.
Sapsarı dişlerini göstererek güldü:
-Karpuzcsun tabi abi, dedi. “Ne olur yani biraz karpuz
seçiversen de biz de nasiplensek”
Bir an kolundan tuttum. Savurdum ve kükredim:
—Çık dışarı!
O da dikleşti:
— Bukadar burnun büyük olmasın. Senden büyük Allah var. İki
karpuz seçiversen ne olur yani?
—Hala karpuz diyor.
Birbirimize girmişiz. Bereket versin çay ocağında çay içen
birkaç. erkek de vardı. Ataya girdiler. Adamı oradan uzaklaştırdılar.

DEVAMI VAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder