KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -1-
Karpuz sergisindeydim. Bir süre onu izledim. Karpuzlardan birini eline alıyor, eviriyor çeviriyor, tıklatıyor sonra yerine bırakıyordu. Belli ki damağında tat bırakacak bir karpuz arıyordu. İnsaniyet namına yardım etmek istedim. Yanına gittim:
— Selamünaleyküm Nusret Bey, dedim.
Elindeki karpuzu bırakmadan döndü, beni görünce gülümsedi.
— Aleykümselâm, dedi. “Hoş geldin”.
Laf olsun diye sorulan sorulardan birini sordum:
— Karpuz seçiyorsun herhalde.
— Eh işte.
—Ver bakayım şunu.
Elindeki karpuzu kastetmiştim. Uzattı. Attım tuttum Teşhisimi
de kemen koydum:
—Kabak bu, dedim.
Davranışım ve ses tonum, etkisini göstermişti.
— Anlar mısın?
—Adana ‘da karpuz tarlalarında büyüdük biz. Çocukluğum
oralarda geçti.
— Akşam misafirlerimiz var da dedi. “Seçsene bana bir tane.”
Karpuzun tam mevsimi. Yüz karpuzdan doksan dokuzu zaten iyi
çıkar. Ya bismillah deyip, havamı attım:
Hastasını muayene den bir doktor edasıyla, karpuzlardan birini
elime alıyor, kâh bir kaşımı havaya kaldırarak bebek okşar gibi elimde hoplatıyor, kâh karpuzun orasını burasını tıklatıyordum. Bazen de burnuma götürüp kokluyor bir süre bekleyerek de teşhisimden emin olamaya çalıştığım havasını vermek istiyordum. Kolay değil karpuz seçiyordum.
Her şeyi tadında bırakmak gerekir düşüncesi ile , gösteriyi fazla
uzatmadan önce elime aldığım son karpuzu Nusret Bey’in kucağına verdim:
—Tut bakayım şunu, dedim.
Sonra da az evvel ayağımın yanına koyduğum karpuzu elime aldım. Tekrar hoplattım zıplattım tıklattım. Amacım Nusret Bey’e ikisi arasında bir seçim yapma aşamasına geldiğim havasını vermekti.
Elimdeki karpuzu Nusret Bey’e verdim, ondaki karpuzu aldım, Kokladım. Mıncıklar gibi yaptım. Nusret Bey’e baktım. O da dikkatli dikkatli dikkatli bana bakıyordu benden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Birkaç saniye düşünür gibi yaptıktan sonra “ Yaratanın inayetine” sığınıp, kendimden emin:
— Elimdekini al, dedim.
Elimdeki karpuzu da arkadaşlarının yanına bıraktım.
Karpuz seçme uğraşımın onu etkilediği ve de memnun olduğu
aşikârdı. İyi bir karpuz seçici olduğuma inanmıştı.
—Tamam, dedi.
— Parasını öde de köşeye kadar yürüyelim, dedim. Çoktan beri
görüşemiyoruz azizim.
Bilmiyorum, belki başka şeylerde alacaktı ama yapmış olduğum bu iyilikten ötürü karpuzun parasını kasaya ödeyip yanıma geldi, neşeli bir sesle:
— Eee daha daha nasılsın Hüsnü Bey, dedi ve de ekledi: “
Demek çocukluğun Adana’da karpuz tarlaları arasında geçti ha.”
— On altı yaşına kadar oralardaydım. Hala da ayağımı eksik
etmem, ara sıra gider karpuzlarla sarmaş dolaş olup eski günleri yâd ederim.
Yan yana yürüyorduk. Durdu:
—Yaa, sen Sivaslı değil miydin, dedi.” Adana nerden çıktı?”
Demek ki bir aralık Sivaslı olduğumu söylemişim.
Övünmek gibi olmasın biraz pratik zekâya sahibim, toparladım:
—Berrin ablam Adanalı Karpuzcu Vehbi ile evli. Çok sık gider
gelirdik. Kalırdım orada. Oradan.
—Hala oradalar mı?
Malum, yalan yalanı getirir. Nusret Bey’de soru sorma gününde
belli. Bir an önce oradan uzaklaşmam gerekiyordu. Klasik kurtulma yollardan birini devreye soktum. Nusret Bey’e göstere göstere saatime baktıktan sonra,
— Ooooo! dedim. Saat de yediye geliyor. Ve gerisini getirdim:
“Size doyum olmaz ama bir arkadaşa uğrayacaktım geç kalırsam ayıp olur.”
Ve Nusret Bey’in sadece gülümsemesine ve karpuz için” sağ
ol” demesine müsaade ederek onun yanından ayrıldım.
Devamı Var
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder