5 Eylül 2012 Çarşamba
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI
3.BÖLÜM
Ertesi gün kahvehanede otururken, masada arkadaşlar da var.Nusret Bey geldi. Selamlaştık. Kulağıma eğildi:
- Yaa Hüsnü, dedi. Akşam dünürlere gideceğiz. Bana dünkü gibi bir karpuz seçsen. Sana zahmet olacak.
Karpuz meselesini tamamen unutmuştum. Nusret Bey’in yüzüne baktım.
- Hemen mi seçivereyim, dedi.
- İyi olur, dedi. Akşam yemeğine davetliyiz de…
Bekir Bey, meraklı adamdır,
- Hayrola dedi. Ne seçeceksiniz?
Bir an içinden böbürlenmek geldi.
- Karpuz seçivereceğim, dedim.
Masada oturanların merakını celbetti bu konu.
Vehbi Bey, merakını gidermek için biraz da hayretle sordu.
- Karpuz mu seçeceksiniz?
- Bana döndü:
- Sen karpuzdan alır mısın?
Nusret Bey, aşkla izah etti:
- Anlamak da söz mü. Sağ olsun dün de ( de yi daha evvel de bu işi yapardıyı hissettirerek itibar kazanmak için söylemiş olmalı) bir tane seçti. Bal, lokum, baklava.
Levent Bey,
- O zaman bana da bir tane seçiver, dedi. Vallahi bir senedir şöyle ağız tadıyla bir tane karpuz yiyemedik. Hatta dün ayıp olmasın manavdan aldım, kabak çıktı. Götürüp kafasına vuracaktım bizim karı engelledi.
O arada, sanırım Behzat Bey, sesinden çıkarttım.” Hade o zaman kalkalım arkadaşlar dedi, akşam ezanı da okunmak üzere bize birere tane seçiversin Hüsnü.”
Sohbet ede ede, daha çok da karpuz üzerine koşarak, karpuz sergisine gittik. Sergicinin seçme isteğine mani olarak, karpuzların kâh orasını kâh burasını elleyerek, kâh hoplatıp zıplatarak, kâh koklayarak orada buluna herkes için birer karpuz seçtim. Hatta daha ileri gittim kendilerine olan güveni arttırmak için kendi yöntemleri ile seçip, “ bu nasıl” diye tarafıma uzatılan karpuzları şöyle bir elleyip uzatan karpuz seçicilerine aşağılayarak bakıp, kelime pek oturmadı ama neyse, “ kabak karpuz istiyorsan al” dedim bazen, bazen de yapmacıktan bozuldum… Madem seçmesini biliyorsun beni niye uğraştırır, yenecek karpuz mu şu seçtin.”
***
Ertesi gün kahvehaneden içeriye girerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Edebiyat yapmaya hacet yok, selamünaleyküm aleykümselâmdın sonra, sohbete varmadan evvel zaten başlamışlar, konu da karpuz.
Şansıma karpuzların hepsi kan kırmızı ve de baklava tadında çıkmış. Ağzım laf ettiğinden nasıl karpuz uzmanı olduğumu anlattım ama tüm ısrarlara rağmen “ iyi karpuzu nasıl seçtiğimi söylemedim. Sohbetimize yan masada oturanlardan da katılanlar oldu, onlardan bir kaçına da karpuz seçtim. Sonra da bir otobüse binip pek de gitmediğim bir semte gittim. Bir internet kahve buldum. Bilgisayarlardan birinin başına geçip internetten iyi karpuz nasıl anlaşılır”ı buldum ama son anda okumaktan vazgeçtim. Biliyordum ki okursam yarın elime aldığım karpuzlarda okuduklarımı arayacak “ yarım bilgi felaket getirir” esprisi dâhilinde her şeyi elime yüzüme bulaştıracak 1000 karpuzun en kötüsünü seçecektim belki de.
Bu olayda birkaç gün sonra semt parkında oturuyorum. Orta yaşlarda biri yanıma yaklaştı. Kibarca gülümsedi, selam verdi. Ezikti.
- Hüsnü Bey, dedi.
- Evet dedim, benim.
DEVAMI CUMA GÜNÜ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder