3 Eylül 2012 Pazartesi

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI


2.BÖLÜM



Böyle huylarım vardır. Bir söz, bir olay aklıma gelir bayağı da dikkati çekecek şekilde ,kendi kendine gülene ne denir malım, gülerim.

Karım:

- Hayrola, dedi.

Damat da yanımızda ama fark etmemiş. Lafa karıştı:

- Görmedin mi kendi kendine gülüyor.

Damada göz ucuyla baktım. Tepki vermiyordu. Karım sorusunu yineledi.

Ballandıra ballandıra karpuz hadisesini anlattım.

Karım:

- İlahi Hüsnü, dedi. Bazen bir çocuklaşıyorsun bir çocuklaşıyorsun.

Damat bana arka çıktı.

- Bende görüyorum bazen, dedi.” Karpuzun k’sinsen anlamazlar akılları sıra karpuz seçiyorlar, sözüm ” Bilgiç bilgiç, sustu, muhtemelen beni hatırladı.

Damada bir şey söyleyecektim telefon çaldı. İrkildik. Saat 23’ü geçeli dakikalar oluyordu. Bu saatlerde telefonla aranmaya da alışık değiliz. Karımın beti benzi attı. Korkuyla:

- Hayırdır inşallah, dedi. Bu saatte.

Telefon bana yakındı. Yanlış numara olması olasılığına karşı biraz bekledim, gene çaldı. Gene çaldı. Heyecanlandım ben de, aldım:

- Alo, dedim.

Arayan Nusret Bey’di.

Kırk yıl düşünsem hatırıma gelmez derler ya…

Ses tonundan, kurduğu tümcelerden ne kadar samimi duygularla aradığını anlamamak için epeyce bir saf olmak gerekiyordu.

Misafirleri de karpuzu çok beğenmiş… Ama karpuz da karpuzmuş hani. Tadıyla rengiyle. Misafirlerin karpuz için övgü dolu sözler sarf etmeleri pek hoşuna gitmiş, teşekkür etmek içinden gelmiş.

- Estağfurullah Nusret Bey dedim. İyi çıktığına sevindim.

- İyi çıkmak da ne kelime dedi. Ballı kadayıf gibiydi. Çok teşekkür ederim.
Telefonu kapattık. Kibar adam tabi mi desem insanları mutlu etmek bu kadar mı kolay desem.

Karım ve damadım konuşmalarımızdan içeriği anlamış olmalılar ki bir şey sormadılar.
DEVAMI ÇARŞAMBA GÜNÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder