GÜZEL SÖZ:
Dostunun kusurlarını ona yalnızken söyle, başkalarının yanında ise onu öv. ( Aristo)
***
DARBUKA 29 Ocak
Bilmem ki banyoda hiç şarkı/türkü söylediniz mi? Daha doğru bir ifade ile banyo ya da duş yaparken şarkı/ türkü söylediniz mi?
Ben hiç banyo yapmam ki diyeceğim şimdi, soğuk esprilerden olacak.
Neyse, az evvel yabancı televizyon kanallarından birini ( yerli kanallarda da oluyor tabi_ hava atmak için yazmadım bir gerçeği yazdım ) izliyorum.
Biri, küvete girmiş bir taraftan sabunlanıyor bir taraftan bağıra çağıra ( yüksek sesle desem daha estetik olacaktı ama neyse) şarkı söylüyor.
Jestlerinden, mimiklerimden ırlamasından ( ırlamak: türkü şarkı söylemek- ukalalık olsun diye yazmadım, olur a anımsayamazsın) mutlu olduğu belli.
Seherin bu saatinde banyo da yapılmaz ki, şarkı türkü de bilmiyorum.
Filmdeki kişi hala banyoda…
Bir şarkı ya da türkünün tamamını bilemeyecek kadar yeteneksiz olmanın keyifsizliği ile yataktan kalktım. Gerçekten, bu kadar bu kanıda kabiliyetsiz miydim yoksa gereksinim mi duymamıştım?
Ev soğuk. Seherin ( Niye sabahın yerine seherin dediğimi biraz sonra anlayacaksın) bu saatinde soğuk olması gayet olağan, yatarken kombiyi kapattım.
Bir türkü, bir şarkı, bırakın tamamına azıcığını, bir dörtlüğünü hatırlayabilsem filmdeki adam gibi banyo keyfi yapacağım ama…
Zihnimi zorlayarak ( bu arada ezan okunuyor) kombinin yanına gittim, açtım, aramızda kalsın, derecesini biraz da yüksek tuttum.
Hava aydınlanmış olmalı. Emin değilim. İç odaya geçtim, perdeyi araladım tam aydınlanmamış.
Elektriği yaktım, aaaaaa o da ne?
Cümlemden de anladınız, sevindim.
Geçen ay mı desem geçen yıl mı desem orada mı desem burada mı desem ( saçmaladığımın farkındayım) her ne ise istiflenmiş eşyalar üzerinde bir darbuka.
İşsiz olduğum günlerden birinde bir büyüğüm demişti:
— Yavrum ticaret yap. Kaldırımın kenarına bir şeyler koy mutlaka satılır. İnan bana, taş koy mutlaka bir alıcısı bulunur. Takma kafana gülden başka bir şey.
Bunu uygulama durumunda kalmadım ama, bir gün ( Semtin adını anımsayamadım kusura kalma.) önünde boy boy darbuka bulunan ( boy boy dediğime bakma üç beş darbuka ya vardı ya yoktu) ) bir adamcağız gördüm. O anda da büyüğümün sözleri hatırıma gelmiş olmalı ki, gözlerim darbukalara takılmış. Satıcı, yerinden kalkmadan ( kim bilir daha evvel kaç kişi sordu ve sonrasında başını sallayarak yürüyüp gittiği için belki de), belki de öylesine:
- Buyurun efendim, kendi imalatım beğenmezsen iade et, dedi.
- Kaça?
Belki kıyafetimden, belki ses tonumdan az evvelki kayıtsızlından uzaklaşarak kımıldandı birden, satabilirim buna düşüncesi ile heyecanlandı belki de:
- Şu andaki maliyetinin de altında vereceğim, yani evinize süs olsun diye alsanız bile iyi olur. Tabii meraklısı sizseniz o başka.
Kalktı , eline bir tane darbuka aldı, çaldı, çok anlarmışım gibi , ve son noktayı koydu:
- Görüyorsunuz kusursuz.
Adam çaldı, ne diyeyim. Çaldığı parçayı ben bile, düşün ben bile, anımsadım.
Sorumu yineledim:
- Kaça?
Darbuka kim ben kim de, olan olmuştu işte.
O zamanın parasıyla düşündüğümün çok çok altında bir fiyat söyledi adam. Darbuka fiyatlarını ben mi gözümde bu kadar büyütmüştüm yoksa darbukaların fiyatları gerçekten bu muydu Ya da adamın inanılmaz derecede parayı ihtiyacı vardı da…
Orta boy bir darbuka aldım ( böyle bir şey varsa) , darbukayı bana uzatınca da utana sıkıla:
- Bir gazete falan yok mu, dedim. “Hani sarsak falan, gören mören olur maazallah ( Tövbe, çok kötü bir şey yapmışım gibi.)
Yokmuş. Yokmuş ama koşarak gitti, birkaç dakika sonra birkaç torba ( peşet kelimesini pek sevmiyorum) ile geldi, elindeki torbaya darbukayı yerleştirdi, “ güle güle “çalın dedi.
Yukarıda dedim ya, darbukayı aldım eve geldim, hiç tıngırdattım bilmem, ama unuttum gitti. Yani darbuka çalmak kim ben kim?
Demek ki az evvel gördüğüm yere koymuşum.
Aklımda şarkı türkü var ya, altıma tabureyi koydum, aldım. Tozla kaplanmış.
Bir şeye yoğunlaşmak diye bir şey var ya… Aklım sıra darbukaya konsantre oldum parmaklarımla darbukayı ( kimsenin duymaması temennisiyle ) örtüştürdüm.
Derken,
“Seher oldu vakt oldu
Sinem yare taht oldu
Ötme ey garip bülbül
Yar gelecek vakt oldu” demeye başladım.
Gerisi de geldi:
“Ağlarım sızlarım
Sensiz ömre yanarım”
Söyleyişimi beğendim de:
“Seherin tam vaktinde
Bülbül öter tahtında
Ötme ey garip bülbül
Yar gelecek vaktinde”
İlkokulda öğrendiğim bu türküyü birdenbire hatırlamam ve söylemem pek keyiflendirmişti beni. ( Okullarda “ bu öğrendiğim yarın ne işime yarayacak diyerek” tembelliğini gizlemeye çalışanlara öğrencilere ithaf olunur- DEMEK Kİ GÜN GELİYOR ANIMSANIYOR, FAYDASI DA OLUYOR-
Belki de ben bu hususta gizli bir dahi idim (!) de ( dikkat et, ünlemi parantez içerisinde kullandım) ben dahi kimse farkında değildi.
Görüyorsun değil mi günlük, öylesine izlediğim bir film, laf olsun diye aldığım darbukaya, o darbuka taaaa ilk mektepte öğrendiğim bir türküye o türkü bize bu türküyü öğreten Nevzat öğretmenime götürdü.
Bak, bir de Tarık diye bir çocuk vardı orada.
Bundan beş altı yıl evvel huzur Evinde kaldığını öğrendim tesadüfen. Yarın ona bir uğrayayım, sana yazarım.
Bu günlük bu kadar olsun mu ( Sanki olmasın deme gibi bir şansın var.)
Yarın görüşürüz( inşallah).
***
GÜZEL SÖZ:
İnsan yaşadığı anlarda değil, yaşamadığı anlarda ihtiyardır. ( İskoçya atasözü)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder