19 Şubat 2021 Cuma

 

 

 MEVLANA DA KİM YA?

 

 

-Niye öyle söyledin ki, dedi Cevat.

Sözde kendi aralarında sözlü idiler. Bir kır kahvesinde oturmuşlar sohbet ediyorlardı. Bir aralık Şule,

Mevlana der ki, dedi “Bir  insanın nasıl güldüğünden terbiyesini neye güldüğünden zekasını ve de akıl seviyesini anlarsınız.”

 Cevat sordu:

-Mevlana da kim ya?

“ Mevlana da kim ya!” sözü ile irkildi Şule.

  Geçen seneki bir derste öğretmeni tam iki saat sözcüklerin üzerinde durmuş, doğru ya da yanlış kullanılan bir kelimenin nelere yol açabileceğini örneklerle açıklamıştı

 “ Mevlana da kim ya?”

 Şule’nin kafasında bir sürü soru oluştu. Cevat’ın Mevlana konusunda hiçbir fikri yok muydu? Bu ismi hiç duymamış mıydı yoksa . Durum buysa bu bir felaketti. Böyle bir adamla bir ömür geçer miydi?

 Cevat, Mevlana’yı değersiz görüyor onu küçümsüyor muydu yoksa. Dünya’nın tanıdığı değer verdiği insanı… Yoo, bu olamazdı, olmamalıydı.

Bu sözde bir ironi de olabilirdi. Cevat kendisini küçük görüyor, kendince, aklı sıra sigaya mı  çekiyordu. Bu amaçla bu cümleyi kurdu ise bu da hoş değildi.

Sessizliği Cevat Bozdu.

-Hayırdır kız, daldın gittin?

 Şule:

-Benim bir ismim var, dedi.” İsmimle hitap edersen sevinirim.”

-Bu ne demek oluyor şimdi?

  Şule,

-Yaa, kusura bakma dedi, gözlüğünün camlarını silerken. Bir şeye canım şey oldu işte. Sen ne yaptın görüşmeyeli?

-Hiiç. Arkadaşlarla takıldık. Bilgisayarda oynadık. Sosyal medya falan işte. Zaman geçti.

-Geçen gün sana bir kitap tavsiye etmiştim. Aldın mı?

Yaa kızım sen aklını kitapla mı bozdun? Ben kitap falan okumam. Bu devirde kitapta ne arayıp da bulacağım. Google her şeyi getiriyor anında önüne.

-Diyorsun.

-Haa, bir mahsuru mu var?

Şule’nin sinirleri bozuldu. Gayriihtiyari güldü. Bardağındaki çayı içti bitirdi. Sordu:

-Ben sana mecbur muyum?

Cevat sözden bir anlam çıkartamadı.

Kaşlarını çattı. Sordu:

-Yani?

-Yani ne?  Karşımdaki düzgün cümle kurmazsa ben yanlış cevap verebiliyorum.

-…

-Yani derken neyi kastettin? Düzgün cümle kur. Hade!  

 Cavit isteği karşılık vermedi. Garsona seslendi:

-Oğlum baksana buraya.

Garson Cevat’tan yaşça büyüktü. Bu da Şule’nin gözünden kaçmamıştı. İki adımda yanlarına geldi garson Cavit cebinden para çıkardı, garsona uzattı.

-Şu karşıdaki köfteciden ekmek arası acı biberi bol köfte yapıp getir bana, dedikten sonra Şule’ye dönüp sordu:” Sana da söyleyeyim mi yavrum?”

Şule’nin içinden bir şey söylemek geldi

ise de garsonun yanında bunun yakışmayacağını düşündü. Başı ile “ yok” diye ,işaret etti

Cevat, karşılık vermedi sözlüsüne. Cep telefonunu çıkardı oynamaya başladı.

Saniyeler dakikaları kovaladı, bu arada köfte ekmek geldi. Cevat ekmeğini yerken de telefonunu ile oynamaya devam etti. Bir aralık Şule’ye döndü.

-Esin’in fotoğraflarını gördün mü? dedi.

“Film artisti ya da manken olacak sanki. Sen de o biçim fotoğraflarından birkaç tane koysana sitene,  Bakarsın biri keşfeder artist martist olursun.

Şule, cevap vermedi. Kalktı. “ Çıkalım mıartık” dİye sordu. .Cevat, “yok ya” dedi. Sen çık, ben bir bardak daha çay içeceğim. Biraz da Esen ile konuşurum.”

-Şule, ağır adımlarla yürüyerek  halasına gitti. Halası deli dolu bir kadındı. Oraya vardığında Bedia Akartürk’ün eski bir kasetinde yer alan türkülerini sonuna kadar açtığı teypten dinliyordu. Şule’nin gelmesinden etkilenmedi. Kasetin sesini kısmadı. Bu esnada Konyalım türküsünü söylemeye başladı Bedia Akartürk.Bu kasette yer alan son türkü idi. Halası hem oynadı hem de Şule’yi oynattı. Bu arada telefon çaldı. Yan komşu, teybin sesini biraz kısmasını rica ediyordu.

Teybi kapatan hala sordu:

-Hatırdır kız, sen bu saatte pek gelmezsin?

Şule cevap verdi:

-Özledim seni hala. İşin falan varsa gideyim hemen.

Ne işim olacak, iyi  ki geldin. Karnın açsa yumurta kırayım iki tane.

-Yok hala, dedi Şule. Karnım tok.

Şule oturduğu yerden kalktı. Halasının tam yanına oturdu. Cevat ile arasında geçenleri anlattı. Sonra da halasının gözleri içine bakarak:

-Koskoca adam Mevlana’yı tanımaz mı, dedi. “Düşünebiliyor musun hala  Mevlana da kim ya?” dedi bana. Böyle bir insanla ben nasıl beraber olurum?

-O zaman ayrıl.

- Onu çok seviyorum.

-O zaman devam et.

-Ama Mevlana da kim diyor. Mevlana’yı dünya tanıyor o tanımıyor. Bir insan bu kadar nasıl cahil olur? Hala bana bir aklı ver. Kafam çok karışık.

-Kızım bende akıl yok ki sana vereyim. Aklım olsaydı altı kere evlenir miydim? Gerçi onların üçüne kanun da insanlar da evlilik demiyor ama.

-Hala,  bugün yaptıklarını da söylediklerini de anlattım. Yol yakınken döneyim mi?

-Valla yani ne bileyim ne diyeyim evladım. Annen baban ne diyor bu işe?

-Annem de babam da bu oğlanın sözü söz değil, davranışı davranış değil diyorlar.  İpsiz sapsız sorumsuz biri gibi bu diyorlar. Onları tanıyorsun, bildiklerini gördüklerini söylerler son kararı bana bırakırlar.

Şule yumruklarını sıkarak ayağa kalktı. Tam bir şey söyleyecekti halasının telefonunu çaldı. Hala, kendisini arayandan cevap alamdı.  Bu durum üç kere daha tekerrür etti. Hala. “ Allah seni kahretsin” diye bağırarak telefonu fırlattı. Şule’nin soru sormasını beklemeden konuştu.

-İlk kocam. Bilmem kaç yıl oldu ayrılalı hala içip içip rahatsız ediyor beni. Telefon değiştiriyorum arayıp buluyor.

-!

-On dört yaşında kaçtım bu herife kız. Altı ayı bile bulmadan  da beni kapı önüne bıraktılar.  . Ailene dönemedim. Birkaç akraba falan araya girdi dedene haber verdiler, deden kabul etmedi. Ben de mecburen başka biri ile evlendim. Evliydi o, üç de çocuğu vardı. Beni hizmetçi gibi kullandı, sesimi çıkartamadım. Yıllarca kahrını çektim.

-Ne diyorsun sen hala? Ben bunları bilmiyordum.

-Ah Şule ah. Benim hayatım roman. Bir gün anlatırım sana.

-Gerçekten de on dört yaşında mı evlendin?

-Bunun bir evlilik olmadığını kapı önüne bırakılınca anladım. Aşk,meşk ah Şule!

-Şule halasına, halası Şule’ye baktı bir an. O bir anın ardından Şule halasına döndü. Ondan bir açıklama bekler gibi.” Mevlana da kim ya, diye sordu ben kitap okumam dedi, kendinden yaşça büyük garsona oğlum buraya baksana diye hitap etti, bana kızım yavrum gibi sözler söyledi dedi.

Hala, Şule’nin söylediklerine yorum yapmadı, akıl vermedi

-Haydi dedi, hala-yeğen dışarıya çıkalım, biraz dolaşalım sonra da sinemaya gidelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder