GÜVERCİN UÇUVERDİ
Bazı durumlarda insanın nutku tutulur. ya da ne bileyim şu ya
da bu sebepten ötürü karşısındakinin isteğine koşulsuz evet ya da hayır der.
Amcamla
oldum olası samimi olmamışızdır. Onu da severim ama biraz da korkarım mı desem,
çekinirim mi desem. Hele hele kaşlarını çatınca elim ayağıma dolaşır ne
yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemem.
Geçen gün
bana uğradı. Aniden. Havadan sudan ondan bundan konuştuktan sonra birkaç kez
öksürdü, kaşlarını çattı, önüme az yapraklı büyük boy bir
defter ile bir de kalem koydu. “ Bu deftere yarından başlamak üzere saat saat
yaptıklarını yazacaksın bana” dedi.” Kaçta kalktın
kahvaltıda
ne yedin, o gün neler yaptın, tek tek. Anladın?”
Anlamıştım
da anlamamıştım. Şimdi diyeceksiniz ki bu ne biçim anlatma. Ama öyle. Bilmem
kaç yaşına gelmiş birine…
-Peki amca,
dedim.
Koskoca
adamdan istenecek bir şey miydi bu. Ama
bunun mutlaka bir nedeni vardı kendince de ben bilmiyordum işte.
Saatine baktı.
“Ben gidiyorum şimdi.” dedi. “Hiç ummadığın bir anda baskın yapıp defterini
kontrol edeceğim ona göre .Yazmadığını görürsem kulaklarını çekerim
Kulaklarımı
çekermiş. Altı yaşında çocuğum sanki, tövbe yarabbi.
Neyse, ilk
şeyi atlattıktan sonra “ başa gelen çekilir” diyerek düşünmeye başladım. Amcam
da bir insandı onun da sevdikleri sevmedikleri vardı. Bu deftere onun sevdiği
bir şeyi yaptığımı yazarak başlarsam hoşuna gidebileceğini düşündüm de amcam ne
severdi ki?
Yengem. Evet
evet yengeme bunu sorabilirdim. Telefon
ettim, beni beklemediğim kadar sıcak karşıladı sağ olsun. “ Yaaa yenge” dedim.
“ İçimden geldi amcama bir sürpriz yapacağım da. Amcam en çok ne yapmaktan hoşlanır,
neyi sever neyi sevmez? Bana biraz ipucu versene.”
Verdi. Hem
de uzun uzun anlatarak.
En çok türkü
dinlemeyi ve de bağlama çalmayı severmiş. Her iş dönüşünde stüdyo haline dönüştürdüğü küçük odada
bağlama çalar türkü söyler beste yaparmış. Hatta son zamanlarda bağlama yapmaya
bile yapmış. İlk bağlamasını da yapmış. Çocuklar gibi sevinmiş ilk bağlamasının
tellerini takıp yapmış olduğu bir besteyi bu bağlamada çalınca.
Koskoca profesörün
yapacağı şeyler mi bunlar? Bunun böyle olduğunu bildiği için bu
yaptıklarını kimse bilmiyor. Yoksa
herkes biliyor da ben mi bilmiyorum?
Aslında ben de
çocukken bağlamaya meraklıydım. Müzik öğretmenim sende kulak var, mutlaka
müzikle uğraş demiş kendi bağlaması ile birkaç türkü de bana öğretmişti. Müsamerelerde
de bana saz çaldırtmış türküler söyletmişti. Alkışlar aferinler hoşuma gitmiş
beni heveslendirmişti ama babam da bu yönde teşvik etmeye kalkınca beni, sırf ona inat olsun diye türküden de saz
çalmaktan da elimi ayağımı çekmiştim. Babamın aldığı sazı da kırmıştım. Çocuk
aklı işte, bir tarihte yaptığım bir
yaramazlıktan ötürü kulağımı çekmişti, aklım sıra ondan bu davranışımla öç
almaya kalkmıştım.
Ben unutkan
bir adamım. Yarın yazmayı unuturum maazallah amcam da baskın yapar boş defteri
görür bozulur diye defteri elime aldım. Yarın için bir şeyler yazdım. Ezan
okunurken kalktım dedim mesela. Kahvaltı da şunu şunu yedim dedim. Sonra da bağlamamı
elime aldım yarım saat kadar çaldım söyledim diye yazdım. Yazdım da ya derse ki“ Getir şu bağlamayı da çal bir şeyler ?
Amca bu der mi der.” Yarın olsa ucuzundan bir bağlama alırım da ya sabahın
köründe gelirse. Birden aklıma geldi. Üst kattaki Merkez Amca’yı birkaç kez
bağlama ile gelip giderken görmüştüm. Ondan ödünç isteyebilirdim bağlamasını.
Denemeliydim. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü karaymış. Vakit biraz geç
olmasına rağmen uyduruk bir senaryo yazdım kafamda sonra da kapısını çaldım.
-Yavrum, dedi”
Bir bağlamanın lafı mı olur veririm de benim bağlamam biraz kıymetli. Başına
bir şey gelmesin.”
Bunun üzerine
gidersem bağlamayı alabilirdim gittim de. Yemim billah ettim, yarın sağ salim
bağlamanızı getirir teslim ederim, dedim. Beni içeri buyur etti, bağlamayı
eline aldı “Bu bağlama Karslı Kayahan Usta’nın bağlaması dedi. Yıllar evvel
özel olarak yaptırdım. Şimdi öyle usta böyle de saz yok. Olsa bile bugünün parası ile yirmi
binden aşağı bulamazsın böyle bir sazı sen.
Merkez Amca’
dan müsaade ,istedim birkaç dakikalığına. Gittim kredi kartımdan yirmi beş bin lira çektim. Geri döndüm.Yirmi
beş bini Merkez Amca’ya uzattım,
-Sazınızı
yarın iade edeceğim, dedim. Teline ziyan gelirse bu parayı vermezsiniz.
Kerhen de
olsa parayı aldı, bağlamayı verdi.
Sazı alıp
bin bir itina ile eve götürdüm. Olur a çal bakalım bir şeyler derse amcam yalancı duruma düşmemek için yıllar evvel ilk
okul öğretmenimin öğrettiği türküleri anımsamaya çalışarak başladım çalışmaya.
Birkaç saat sonra da “ eh işte” o türküleri çalıp söyler duruma geldim. Bunun
verdiği rahatlıkla koltuğa yayıldım. Televizyonu açtım.
Uyuyakalmışım.
Kapı sesi
ile uyandım. Beklediğim özel biri olduğu için ( amcam değil) koşarak kapıya
gidip açtım. Gelen amcamdı. Zoraki gülümseyerek:
-Gel amca,
hoş geldin, dedim.
İçeri girdi.
Sazı gördü. Bir süre baktı. Sonra yanına gitti. Bir bana bir saza bakıp sordu:
-Bu ne?
-Bağlama
amca, dedim.
-Sen
bağlamada mı çalıyorsun?
-Eh işte,
dedim
Aferin sana
dedi. Sazı eline aldı. Evirdi çevirdi. Kucağına aldı. Tellerine dokundu. ErikDalı’ndan bir bölüm çaldı. Sonra bana döndü:
-Bu sazı
bana ver, dedi.
Beynimden
vurulmuşa döndüm.Cevap vermeyince ben
-Beleş değil,
dedi. “Sat!”
Çaresiz
duruma düşmüştüm bir anda. Cevap olarak yine bir şey söyleyememiştim
-Otuz bin veririm, dedi. Sonra birden sevgi dolu bir
heyecanla sordu: “Sahi sen bu sazı nereden
aldın?”
Attım:
-Ağrılı
bağlama ustası Akif’ten almıştım
yıllar
önce.İyi saz dedi verirken iyi de çıktı. Yıllardır kullanırım.
-İyi de söz
mü dedi amcam. Fevkalade. Nesilden nesile miras olarak bırakılacak bir saz. Sen
bu sazı bana sat.
-Ben sana
başka saz alayım amca, dedim. “Hatta daha iyisini bulayım. Bu sazın anısı var
bende. Yani, özür dilerim ama satamam.
Hala
ayaktaydık.
-Otursana
amca, dedim.
Sazı yeni
doğmuş bir bebeğe dokunuyormuş gibi itina eli kucağına alıp oturdu. Birkaç
parça çaldı. Belli gözü saz da kalmıştı. Ne yaparım da bu sazı alırımın
hesabını yapıyordu. Yanılmamışım. Cebinden bit telefon çıkardı. Uzattı
-Sen
anlarsın, dedi. Bak bakayım şuna bir.
Anlardım
biraz. Aldım. Son zamanlarda üzerinde
çok konuşulan çok pahalı bir telefondu. Henüz Türkiye’ye gelmemişti.
-İtalya’ya
gidince almıştım, dedi. Sazla değiş tokuş yapalım.
Bu teklif
reddedilemezdi. Şaşkındım. Ne yapacağımı karar veremiyordum. Elini cebine attı.
Bir çek çıkardı. Üzerine kırk iki bin
lira yazdı. Çeki bana uzattı.
-Cep telefonu
artı kırk iki bin dedi. Bunlarla saz
dükkanı bile açabilirsin. Tamam!
Yalvarırcasına,
“ amca” dediysem de sözlerim fayda
etmedi. Telefonu da çeki de masanın üzerine bıraktı. Sazı bana uzattı.
-Hade dedi Şöyle
Misket’i çal da bir oynayayım.
Saz çalan
bir adam Misket türküsünü bilmez mi. ama bilmiyordum. Neyse birden aklıma bir şey geldi. Baş parmağımı acı çekiyormuş gibi göstererek,” şu parmağımı geçen gün kapıya
sıkıştırdım da amca dedim.
Uyanmadı. “Az
evvel çalmıştın ya bir şeyler “demedi. “O
zaman ver de ben çalayım, kendim çalayım
oynayalım.” dedi. Derin bir oh çekip bağlamayı uzattım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder