17 Nisan 2019 Çarşamba



GEORGE’UN İKSİRİ
Mahsune Hanım, Mert’i gecenin on biri olmasına rağmen uyutamamış. Oysa Mert yıllardan beri en geç dokuz otuzda mışıl mışıl uyumaya başlarmış.
— Anneannemden masal istiyorum ben. Yoksa uyumam.
— Oğlum ben anlattım ya.
— Sen bulaşık suyu gibi anlattın. Ben anneannemden istiyorum masalı.
— Oğlum bilmiyor musun anneannen hastanede. Kadın nasıl buraya gelip de sana masal anlatsın. Hem bu saatte uyumuştur kadın. Yarın ameliyat olacak.
— O zaman ben de uyumam.
— Uyumazsan uyuma. Hem sen…
Mahsune Hanım sözünün devamını getirememiş. Getirememiş çünkü telefon çalmış. Arayan Mert’in anneannesiymiş. Karşılıklı sarf edilen bildik sözlerden sonra anneanne Mert’i sormuş. Bu soruş anneyi patlatmış:
— Bir türlü uyutamadım anne ya! Yapmadığım şey kalmadı. Masal bile anlattım, bana “Senin anlattığın masal bulaşık suyuna benziyor.” diyor çokbilmiş. Gülme anne ya. Çocuk annesine bulaşık suyu gibi masal anlatıyorsun der mi? Anne beni karıştırma sen de şimdi. Efendim? Tamam anneciğim. Mert’e veriyorum telefonu.
Mert annesinin telefonu kendisine uzatmasını beklemeden telefonu annesinin elinden kapmış.

Mert, anneannesi ile kısa ve hoş bir sohbet yaptıktan sonra anneannesinden Esranur Daşpınar’ın yazdığı bir masalı dinlemiş ve derin bir uykuya dalmış.
Masal şöyleymiş:

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde Isaac adında bir adam varmış. Bu adam İngiltere’de bir çiftlik evinde yaşarmış. Günlerden bir gün onun çiftlik evine, yeğeni Ahmet ziyarete gelmiş. Isaac ve yeğeni Ahmet çiftlikteki bahçeleri dolaşarak muhabbet etmeye başlamışlar. Muhabbeti de ilk başlatan Ahmet olmuş:
— Dayıcığım, ağaçların ve bitkilerin ne kadar da güzel büyümüşler.
— Eğer onlara değer verirsen ve korursan onlar da böyle güzel ve sağlıklı büyürler. Bitkiler ve ormanlar insanların yaşam kaynağıdır yeğenim. Eğer bitkiler, ağaçlar, ormanlar olmasaydı insanlar yaşamlarını sürdüremezlerdi. Rahat nefes alamazlardı. Seller ve erozyon artardı. Kısacası hayat denen bir şey olmazdı.

Ahmet, dayısının söylediklerini doğrular biçimde kafasını sallamış. Bir süre sonra da binalarla, gökdelenlerle dolu kente bakan bir elma ağacının altına oturmuşlar. Karşılarında bulunan ve hiç de hoş olmayan bu manzarayı derin derin bakışlarla üzgün üzgün seyretmeye başlamışlar. Epeyce bir süre sonra sessizliği Isaac bozmuş:
— Bu manzarayı anlatan bir şiir okumamı ister misin evlat?
— Elbette dayıcığım.
Isaac, üzgün bir biçimde gördüklerine bakarak tok bir sesle şiiri okumaya başlamış:

Bir yaz gününde
Götürüyor beni bir otobüs
Nereye gittiğini bilmeden
Uzunca bir yol üzerinde

Issız dağların arasında
Sessiz sedasız geçerken
Birden kovalamaya başlıyor
Göklere yükselen gökdelenler

Önce aklıma bir soru takılıyor
Buradaki ağaçlara ne olmuş diye
Aslında cevabı çok kolaydı
Güzel fidanlar değil de
Binalar dikilmişti her yere

— Şiir doğru anlatmış dayıcığım. Gerçekten de güzel ve yararlı fidanların yerine her yere binalar ve gökdelenler dikilmiş sanki
— Evet, sana katılıyorum evlat
Isaac bunu söylerken üzgünmüş. Ancak, birden aklına parlak bir fikir gelmiş, gülümsemiş. Ahmet bunu fark etmiş ve sormuş:
— Ne oldu dayıcığım? Neden gülümsedin öyle?
Isaac:
— Karşımda yeşillikler, ağaçlar ve rengârenk çiçeklerle dolu bir alan hayal ettim de o yüzden gülümsedim yeğenim, diyerek Ahmet’in sorusunu yanıtlamış.
Ahmet, derin bir iç geçirmiş sonra da kaşlarını çatarak:
— Aslında o güzel ağaçları keserek bu binaları yaptıranlara ve çevremizi yeşillendirmeyenlere büyük bir ders vermek gerekiyor, demiş.
Isaac, ben yapacağımı biliyorum gibisinden baş sallarken “Bence de “diyen Ahmet’i kolundan tutmuş sonra da ona:
—Haydi, kalk bu kişilere derslerini vermeye gidiyoruz, demiş.

Ahmet, ne olduğunu anlamadan dayısını izlemeye başlamış. Bir süre sonra da kendilerini Isaac’ ın çok yakın dostu olan George’un kulübesinde bulmuşlar. George bir çiftçiymiş ama o, sıradan çiftçilerinden değilmiş. George’un ektiği her tohum ya da diktiği her bitki sadece bir günde kocaman oluyormuş. Tabiî ki bunun bir sırrı varmış Bu Sır da George’un kendi bulduğu çok gizemli ve çok ilginç bir ilaçmış. George buluşunun adını “ Bitkiser” koymuş. Bitkiser’i hangi tohumun üzerine ya da bitkinin toprağına dökersen dök bir günde koca koca salkımlı koca koca yapraklı ve koca koca dallı bitkiler olurmuş. Bu sırrı bilen Isaac, yakın arkadaşı George’tan Bitkiser almak istemiş. Üç şişe dolusu Bitkiser, Isaac’ın planı için yeter de artarmış bile.
George’tan bu ilaç gibi iksiri alan Isaac ve Ahmet hiç vakit kaybetmeden binalar ve gökdelenlerle dolu olan şehre inmişler. Saat gece yarısını gösterdiği için sokaklarda insanlar yok denecek kadar azmış. Bunu fırsat bilen amca ile yeğen, samanlıkta bulunan bir torba dolusu tohumu koca kente, masal bu ya dakikalar içerisinde serpiştirivermişler. Üzerine de su niyetine George’un iksirinden dökmüşler. Bazen sokaklara önlerine insanlar çıkmış ama onlar bunlara niyetlerini hiç sezdirmemişler. Biliyorlarmış ki onlar, sabaha kadar bütün kent yeşillenecek. Bu nedenle de gökdelenlerin birinin üzerine bir afiş asmışlar. Yarın olacakları bildiklerinden de mutlu bir şekilde evlerine dönmüşler.
Ertesi günü yaşama yeniden başlamak için erkenden kalkan insanlar kapılarından çıkınca büyük bir sürprizle karşılaşmışlar. Şehrin her yeri otlarla, rengârenk çiçeklerle, sarmaşıklarla doluymuş. Bütün insanlar şaşkınlıkla çevreyi incelemişler. Betonlarla dolu kentin yeşilliklerle bürünmesi büyük bir olaymış. Bu arada da gökdelenlerin birinde kocaman bir afişin asılı oluğunu görmüşler. Afişte şöyle yazıyormuş:
“Çocuklarımız için, ailemiz için, kendimiz için, daha sağlıklı bir nefes almak için, çevreni yeşillendir. ( Tabiat Ana)
Afişteki bu yazıyı da okuyup doğrulayan kent insanları kenti daha da yeşillendirmek için, düzenleyerek daha da güzel bir hale getirmek için kolları sıvamışlar.
Isaac ve Ahmet de yaptıkları çalışmanın semeresini görmenin mutluluğu ile şehri gören elma ağaçlarının birinin altına oturmuşlar. Isaac, “ İşte tabiat anayı mutlu edecek manzara” diye düşünürken gökten üç elma düşmüş. Biri İsaac’ın başına, biri Ahmet’in başına biri de bu masaldan ders çıkartanların başına.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder