3 Şubat 2019 Pazar
BOY AYNASI
Yolda karşılaştılar. Merhabalaşıp hal hatır sorduktan sonra Ekrem, kendine hâkim olamadı, içinden geleni söyledi.
— Derya, ne olmuş sana? Sen çökmüşsün…
Epeydir görüşemiyorlardı.
Derya da formsuzluğunun, boş vermişliğinin farkındaydı
Ekrem,
—Ne yalan söyleyeyim hani sen seslenmeseydin tanıyamazdım, dedi.
Derya, cevap vermedi.
—Hasta falan mısın?
Derya, ağzını yaya konuştu:
—Değilim de. Ne bileyim hiçbir şey yapmak canım istemiyor bugünlerde.
—Olmaz öyle. Kusura kalma da dost acı söyler İyice koyuvermişsin sen kendini.
-…
Ekrem, Derya’nın gözleri içine baktı. Azarlar gibi sürdürdü sözlerini.
—Böyle olmaz. Evden çıkarken aynaya bak kuzum. Pantolonun düşecek ayağından
neredeyse. Yakışıyor mu sana bu hal?
Hakikati bilmesine rağmen Ekrem’in sözleri hoşuna gitmedi Derya’nın. Suratı
asıldı.
Ekrem, “ Neyse” dedi. Sohbete daha fazla devam edemeyecekti. Tokalaşmak üzere elini uzattı. “ Görüşelim”
Tokalaştılar.
Ekrem, Derya’nın elini bırakmadan kulağına doğru eğildi, “ Gözlerinin önündeki çapakları da bir alıver.” dedi. “ Gören mören olur.”
Derya bir süre Ekrem’in arkasından baktı. Sinirli sinirli başını salladı.
Hava güzeldi. Derya’nın yapacak bir işi yoktu. Biraz yürüdükten sonra bir parka girdi. Banklardan birine oturdu. Bir süre çevredeki insanları gözledi. Kılık kıyafetleri ile ilgilendi. Bir aralık aklı Ekrem’in söylediklerine takıldı. Söylendi:
—Sen kendine bak ukala. Şeyine kına yak.
Tam o sırada önünden bir kadın geçiyordu. Derya’nın son cümlesini duymuştu.
Durdu. Adeta iğrenerek Derya’ya baktı. “ Sen şeyine kına yak terbiyesiz herif.” dedi. Tepkisini, yere sertçe tükürerek gösterdi.
Derya, “ delimi ne ya!” dedi kadının arkasından bakarak.Güldü de.. “ Ne antika
insanlar var şu dünyada .” dedi.
Derya, esnedi gerindi. Bu esnada da kendi yaşlarında bir adam geldi. Selam verip bankın diğer köşesine oturdu.
Adam konuşmak istiyordu. Bir süre sonra, Derya’ya döndü:
—Keyfiniz yok gibi, dedi.
Derya, girişe kayıtsız kalmadı.
—Herifin biri asabımı bozdu da dedi.
—Ne oldu?
—Ne olacak? Abuk cabuk, saçma sapan konuşup sinirlerimi hoplattı. Yok
çökmüşüm de yok kendimi salıvermişim de, yok şöyleymişim de yok böyleymişim de. Hayır ondan fikir sorsam amenna diyeceğim amma.
—Vardır öyle tipler aldırma.
Derya ayağa kalktı. Kendi etrafında döndü:
— Beyefendi, dedi. “ Var mı kılık kıyafetimde garip bir şey? Siz söyleyin.”
Adam, Derya’yı tepeden tırnağa süzdü. Düşüncesini söylemek ile Derya’nın duymak
istediğini söyleyip söylememek hususunda gidip geldi. Sonra, kendince bir orta yol buldu:
—Böyle insanlara aldırmayacaksın, dedi. “Eleştirmeyi görev üstlenmişlerdir.”
Son cümle Derya’nın hoşuna gitti. Yerine otururken, “Vallahi doğru söylüyorsanız.”
dedi ve de ekledi: “ Birde ne dedi biliyor musunuz?”
Adam “ Ne dedi?” der gibisinden başını salladı.
— Evden çıkarken boy aynasına bakmalıymışım. Sanki ben… Şimdi, mübarek günde ağzımdan kötü bir şey çıkacak. Çevrede de kadın var. Onlara karşı ayıp olacak.
Adam, Derya’ya dokundu
—Boy aynası, dedin de dedi, Aklıma geldi birden.
Adam “ Allah Allah” diyerek söylendi. Gayesi Derya’yı meraklandırmaktı. Öyle de
oldu. Derya sordu:
— Hayırdır. Ne geldi?
— Kaç yaşındaydım o zaman hatırlamıyorum amma, canı rahmet istedi, dedeme
sefer tası ile yemek götürmüştüm.
Adam birkaç saniye gözlerini kısarak düşündükten sonra sürdürdü sözlerini:
—Her zaman yanaklarımdan öperek “ Sağ ol yavrum, zahmet oldu diyen dedem
birden davudi sesiyle “Sen evden çıkarken aynaya bakmaz mısın ulan? “demişti.
Önlerinden bir satıcı geçti. Küçük bir çocuğun annesine “ anne” diye
seslenişi duyuldu.
Bir an için yıllar yıllar öncesine gitmek adamı keyiflendirdi. Sohbeti koyulaştırmak
istercesine Derya’ya dokunarak sordu:
—Kusura bakma yaa, adını neydi senin?
Derya adını söylemek istemedi. Aklına torununun ismi geldi. Söyledi:
—Akın
Adam, elini uzattı:
—Benimki de Musa, Akın bey kardeşim. dedi. “Yaa, o gün söylediği bir söz hiç
aklımdan çıkmaz. Yanlış anlama, laf lafı açtı da ondan anımsadım.
Derya, uzatılan eli öylesine sıktı.
Sustular. Birkaç saniye sonra, Musa Bey dayamadı,
—Dedemin niye kızdığını merak etmiyor musun? dedi.
Derya, merak etmemişti. Ayıp olmasın diye,
—Bir an için aklım bir yere gitti de, dedi. “Sahi niye öyle köpürmüş birden?”
—Evden çıkarken kazağı ter giymişim.
—Eeee ne var bunda? Zaman zaman ben de yapıyorum.
Musa Bey, gözlüklerini düzeltirken
— Gel de ona anlat deyip sustu.
Birkaç saniye sonra birkaç kez öksürdü. Gizli bir şey söyleyecekmiş gibi Derya’ya
doğru biraz yanaştı. Kulağına eğildi. Bununla da kifayet etmedi Çevresine bakındıi çok yakında biri var mı diye. Yoktu.
—Sorma azizim, dedi, “Kazağı ters giymişim diye bana bir fırça, bir fırça. Sorma.
- …
—Çıkarken aynaya baksaymışım böyle olmazmış işte! Şimdi beni bu halde sokakta
gören millet anneme, babama neler söylermiş? Biraz sonra onu kahvehanede tefe koyup çalarlarmış? Bir torununuz bakamıyor musunuz derlermiş! Hele hele Murat Dede gördü ise yanına oturtup bir saat nasihat verirmiş bu yaşta. . “Sanki yokmuş gibi evinize bir boy aynası alın, çoluk çocuk bir baksın kılık kıyafetine “ diyeceğine kalıbını basarmış.
Musa Bey, Derya’nın bir şeyler söylemesi için konuşmasını kesti. Derya, hemen karşısındaki çocuk parkında çocuğunu sallayan bir kadına gözünü dikmişti. Musa Bey, kendisinin dinlenilmediği kanaatine kapıldı, bozuldu. Kendisini Derya’dan biraz uzaklaştırdı. Biraz ötelerine elinde çay termosu ile dolaşan çaycıyı gördü. Zaman zaman ondan çay içerdi. Bir an onunla göz göze geldi. “ Bize iki çay” işareti yaptı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder