12 Eylül 2012 Çarşamba


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI

6.BÖLÜM



Karpuza gideceğini biliyordu ama herhalde unuttu, ya da o günün bu gün olduğu aklından çıktı.

- Karpuza gidiyorum, dedim.

- Gidemezsin, dedi.

Bir anda kafamdan kaynar sular döküldü. Karımın gözlerindeki o bakışlar, yüzündeki o ifade ve ses tonu hiç de hayra alamet değildi.

Birkaç saniye sessizlik oldu. Korktuğum da başıma geldi:

- O kapıdan çık seni boşarım.

Yalvarırcasına bir ses tonu ile:

- Arkadaşlar bekliyor, dedim.

- O kapıdan çık seni boşarım.

O anda başım da döndü ya da bana öyle geldi.

Bu aşamada böyle bir durum.

Gitsem bir mesele, gitmesem bir başka mesele; aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık denilen durum. Sıcak bastı birden bedenimin her tarafını.

- Hayatım, dedim. Arkadaş…

Sözümü bile tamamlayamadım:

- Bu kapıdan çık seni boşarım.

Mesele sadece beni ilgilendirse, yumuşatmak için karımı “ tamam, peki “ diyeceğim ama bekleyenler. Kerhen de olsa verilen bir söz var. İlk mektep çocuğu da değilim, “ karnım ağrıdı gelemedim ya da başım ağrıdı desem, ya da annem göndermedi “ desem.

Sadece karpuz almaya gideceğiz bunun için adam boşanırsa boşa diyeceğim amma az evvel söyledim ya, karımın tavrı hiç de hayır getirecek gibi değil. Ağzım laf eden biri olmasına rağmen nutkum tutuldu bir şey de diyemiyorum.

Saate baktım, sesini daha da dikleştirerek:

- Bu kapıdan çık sensi boşarım, Hüsnü dedi. Bununla da kifayet etmedi, vallahi de boşarım billahi de boşarım, diye ekledi.

Bir şey için yemin etmekten de yemin edilmesinden de haz etmem. Onun bu yönü bir anda kendimi kaybetmeme sebep oldu, erkekliğim tutmak üzereydi belki, yemin fişekledi:

- Bazen çocuktan beter oluyorsun be Nazan, dedim.

Kapıyı açtım, böyle durumlarda genellikle kapı çarpılarak bulunulan mekândan çıkılır ama kendime mukayyet oldum, kapıyı yavaşça kapattım hatta kapatmadan evvel karımın sinirini yatıştırmak için ona bir de öpücük kondurdum karşılık gelmese de. Merdivenlerden inerken hatta fazla uzak arkadaşların yanına giderken sanki, karım beni takip ediyormuş gibi birkaç kez geri dönüp baktım.

Kavileştirdiğim yere geldiğimde herkes ortadaydı. İki kamyonet de hazırdı. Ayarladıkları kamyon, anlattıklarına göre, iş çıkınca oraya gitmiş, arkadaşlar da o büyüklükte bir kamyon bulamadıklarından iki kamyonet ayarlamışlar.

Oraya varır varmaz, tüm hırsımı onlardan almak için çıkıştım:

- Bana bakın dedim, sırf söz verdiğim için geldim, bu benim için son.

Sen hele bunları kan kırmızı karpuzlarla bir doldur da dediler, bakarız.

Keyifsizdim, arkadaşlar da hissetti:

- Bir şey mi, oldu dediler. Canın sıkkın.

- Yok dedim, soğuk bir sesle.

Ne anlatayım onlara. Böyle böyle oldu, karım da böyle mi dedi diyeyim ama Saaddin ( huyunu hiç sevmem )

- Karıdan fırça yemiştir, dedi. Ne yaptın da kızdırdın yengeyi?

Söylediği lafa bak, der gibisinden gülümsedim, Allah da yardım etti, yol kenarında kavga eden iki kişi gördük, mevzu dağıldı sonra da karpuz pazarına varıncaya kadar hiç konuşmadık.

İkindiye kadar orada kaldık. Arkadaşlar kamyonetlerle ve de heyecanla pazara ben de çiçekçiye gittim. Karımın sevdiğim çiçeklerden büyükçe bir buket yaptırdım. Bir an evvel eve erişmek heyecanı ile taksiye bindim. Merdivenlerden heyecanla ve de adeta koşarak çıktım. Kapının önünde biraz soluklandım. İlk defa karşı cinsten biri ile buluşacakmış gibi üstümü başımı düzelttim, ellerimle saçlarımı taradım ve de zile bastım.



DEVAMI CUMA GÜNÜ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder