19 Ağustos 2010 Perşembe

İŞ VE SEÇİM


— Arkadaşları içeriye al.

Gürdü ses, sertti...

En geç gelen yarım saatten beri oradaydı. Beş kişiydiler. Hepsi şık giyimliydi. Hepsi

kitaplıydı.

— Buyurun efendim, dedi sekreter.”Şöyle buyurun, şuradan.”

Ağır hareketlerle yerlerinden kalkıp sekreterin gösterdiği kapıdan içeriye girdiler. Dizildiler

kapının önüne.

Geçen hafta, her birini içtenlikle karşılayan adam, şimdi masanın başında sakin oturuyordu.

Dirseklerini masaya dayamış, ellerini yanaklarına yapıştırmıştı. Masanın üzerindeki küllüğe

bırakmış olduğu sigara tütüyordu.

Ellerini, gözlerine doğru kaydırıp burnunun ucuna indirdi, parmaklarının uçlarını

birleştirdi, ellerini, masanın üzerine koyup çattı:

—Lütfen, kitaplarınızı masanın üzerine bırakınız, dedi.

Kenardaki klâsörü önüne çekti, açtı...


Geçen haftaki mülâkattan bir gün önce aldırtmıştı kitapları: “ Ne bir çizik, ne bir kırışıklık, ne

de buna benzer bir şey istiyorum alacağın kitaplarda” diye bu iş için vazifelendirdiği kişiye

sıkı sıkı tembihte bulunmuş, bununla da yetinmeyerek, gelen kitapları, getiren kişinin önünde

birde kendisi yaprak yaprak, satır satır tetkik etmişti.

Yazılı imtihanda muvaffak oldukları için mülâkata çağrılmayı hak eden kişilerden bazıları

hakkında, bütün uğraşısına rağmen müspet veya menfi karar veremeyeceğinden emin olduğu

için aldırmıştı kitapları, karar vermediklerime dağıtırım diye düşünmüştü, hangi kitabın okunduktan sonra gittiği gibi geri geleceğini merak etmişti.

Öksürdü... Kıstı gözlerini. Düşürdü başını öne.

Klasörden sonra kitapları da incelemişti.


Soluyarak başını kaldırdı. Klasörün arka taraflarında bulunan boş kâğıtlardan birini rastgele

çekti, önüne aldı. Ceketinin iç cebinden çıkardığı kalemle, laf olsun diye bir şeyler

karalamaya başladı.

Alışkanlığı olmuştu. Çizerdi, yazardı; aklına ne geklirse. Öyle düşünürdü, öyle karar verirdi;

seçimini öyle yapardı.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder