7 Ocak 2010 Perşembe


T O P A Ç
Satılmış, gazetesini okuyan yetmş altılık dedesine her zaman olduğu gibi sormuş:
Ben dışarı çıkıyorum oynamaya, bir şey istiyor musun?
Dedesinin “Güle güle git, güle güle gel “cevabına alışıkmış Satılmış.
Bu sözü duymak için bir süre beklemiş. Dedesinden ses gelmeyince, sorusunu yinelemiş:
Ben dışarı çıkıyorum oynamaya, bir şey istiyor musun dede?
Evet, demiş dede okuduğu gazeteden gözlerini ayırmadan.
Tamam, demiş Satılmış. Güle güle gideceğim güle güle geleceğim.
Hayır bugün onu istemeyeceğim.
Böyle bir cevap beklemiyormuş Satılmış. Meraklanmış. Ayakkabılarını çıkartmış, dedesinin yanına seğirtmiş:
Ne isteyeceksin dedeciğim, diye sormuş.
Bir tane olsun bir yüz güldürmeni istiyorum eve dönmeden.
Yüz mü güldürmemi istiyorsun dede?
Evet. Suratı asık, canı sıkkın birinin yanına gideceksin, onun yüzünü güldüreceksin.
Nasıl güldüreceğim dede?
Onu ben bilmem, ona sen karar vereceksin. Ama birde şartım var.
Birde şartınız mı var. Ama dede bu da nereden aklına geldi? Ben nasıl güldüreyim somurtan birini.
Dede, torununun gözleri içine bir süre bakmış. Satılmış’ın keyfi kaçmış. İstemeye istemeye sormuş soğuk bir sesle:
Şartınız ne ?
Ama böyle surat asarsan olmaz bu.
Ama ben bunu nasıl yapayım dedi. Ben palyaço muyum? Nasıl güldüreyim elin insanını?
Güldür dediysek kahkahalar attır demedim yakışıklı oğlum. Gözlerinde biraz ışıltı yarat, yüzünde de hafifçe bir tebessüm yeter. Kabul mü?
Dede ben nasıl yapayım bunu?
O zaman yapma. Sordun da onun için dedim ben.
Satılmış’ın keyfi biraz daha yitmiş. Suratı da beş karış olmuş. Bir şey demeden dedesinin yanından ayrılmış, ayakkabılarını giyip evden de çıkmış. Çıkmasıyla birlikte de Birlik ile göz göze gelmiş.
Birlik , elindeki topaç’ı göstererek “ baaaak “ demiş.
Satılmış bakmış.
Ne o? demiş keyifsiz keyifsiz.
Koni biçimindeki küçük oyuncağı ilk defa görüyormuş Satılmış. Canı çok sıkkın olmasına rağmen merak edip sormuş:
Anneannem verdi. Çevresine ip sarılarak döndürülüyormuş. İp almaya gidiyorum gelsene benimle.
Ver bakayım.
Anne annem kimseye verme, dedi. Dedesinden hatıraymış. Ona da onun dedesinden kalmış.
Bir yere götürmeyeceğim bakıp vereceğim.
Olmaz
Satılmış, sesini yükseltmiş:
O zaman niye gösterdin ki.
Sana vereyim diye değil herhalde. İp alalım da oynarız hade.
Satılmış, dudak bükmüş, omuz silkmiş. Bir şey demeden oradan ayrılmış.
Dedesinin sözleri sürekli aklındaymış Satılmış’ın. Birini güldür… birini güldür… birini güldür.
Oturdukları evin hemen alt tarafında bulunan parka kadar gitmiş. Giderken de insanların yüzüne dikkatli dikkatli bakmayı ihmal etmiyormuş, suratı asık birini saptayıp en azından onu tebessüm ettirmek için.
İlk olarak kaldırımın kenarında oturup sağa sola bakan bir çocuğu gözüne kestirmiş. Çocuğun canı sıkkınmış. Belli oluyormuş. Belli ki ağlamış da. Yüzünde gözlerinden akan yaş izleri varmış.
İlk olarak onda şansını bu çocukta denemeye karar vermiş Satılmış.
Yanına iyice sokulup çocuğun çömelmiş..
Merhaba, demiş. Ne oldu?
Yok bir şey.
Ağlamışsın.

Suratın da asık.

Güldüreyim mi seni?
Çocuk ayağa kalkmış. Satılmış’ın yüzüne dik dik bakmış. Sonra da, dişleri arasından tiz bir sesle:
İstemez, demiş; akabinde de arkasını dönmüş, hızlı adımlarla oradan uzaklaşmış.
Satılmış, çocuk oradan uzaklaşıncaya kadar oradan onun arkasından bakmış. İlk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış. “ İki şans daha” demiş. Kalkmış, sallana sallana yürümeye başlamış. “En azından dedeme denemediğimi söylerim” demiş. “ Sözünün dinlendiğini öğrenince mutlu olur.”
Satılmışın çok değil iki şansı daha varmış. Satılmış bunun bilinci içerisindeymiş. Ne yapayım ne yapayım derken birden” buldum” diye haykırmış. Şimdi demiş Melahat öğretmenimin yanına gidersem beni görür görmez yüzü güler. Dedeme derim ki” Melahat öğretmenime gittim, yüzünü güldürdüm.”
Melahat öğretmenin oturduğu evi biliyormuş Satılmış. Sanki kuş olup uçmuş onun evine varmış. Kapıyı çalmış.yüreği küt küt ederek Çalarken de dualar ediyormuş Allah’a.
“Allah’ım, inşallah Melahat öğretmenin suratı asıktır.”
Biliyormuş ki Satılmış, Melahat öğretmen karalar bile bağlamış olsa bir öğrencisini görürse birden yüzünde güller açar.
Satılmış heyecanla kapıda durmuş biraz ve kapı açılmış. Açılmış ama Melahat öğretmenin yüzü asık değilmiş. Melahat öğretmen mutluymuş. Zorlama bile yapılsa bunun aksini söylemek olanaksızmış.
Melahat öğretmenin tebessüm eden yüzünü gören Satılmış’ın yüzü asılmış. Melahat öğretmen, Satımışın bu haline dayanabilir mi? Hemen onu içeriye almış, derdini sormuş. Satılmış da olup biteni bir bir anlatmış, anlatmakla da kalmamış:
Öğretmenim, demiş ben şimdi gideyim, tam beş dakika sonra geleyim. Siz
suratınızı asın, ben size bir şeyler söyleyeyim siz de gülün.
Melahat Öğretmen, elinde olmadan Satılmışın bu sözlerine kıkırdayarak gülmüş. Böyle bir şeyin yapılabileceğini, ancak bunun pek de etik olmadığını söylemiş. Söylemekle de yetinmemiş nedenini SaIılmış’a dili döndüğünce anlatmış.
Satılmış cevaptan tatmin olmuş.
“Peki öğretmenim”, demiş hiç olmazsa şu soruma yanıt verin.
Melahat öğretmen, satılmışın küçük elini tutmuş.
Söyle, demiş.
Bu ikinci denemem mi, yoksa sayılmaz mı *
Melahat öğretmen, sorunun cevabını Satılmış'tan almak istemiş:
-Sence ?
- Sizi güldüreceğimden emindim ama ben öğretmenim.
Yani beni güldürmek için geldin.
Evet öğretmenim.
O zaman bana sorarsan, bir şansın daha kaldı…
Ama öğretmenim ben…
Melahat Öğretmen.
Ben dedeni tanırım, demiş. Gelişmelerden beni haberdar et, gerekirse ben dedenle konuşurum.
Melahat öğretmen, Satılmış'ı kapıya kadar geçirmiş, yanaklarından öperek uğurlamış.
Satılmış, Melahat öğretmenin evinden ayrıldıktan sonra sanki bir evin kapısını tıklatıyormuşçasına kafasına vurmuş:
Haydi çalış, demiş kafasına. Başka şey olsa çalışırsın. Dökersin hünerlerinin tümünü.
Genç bir delikanlı, tebessüm ederek Satılmış’a:
Hayır ola, demiş. Ne oluyor?
Satılmış, bir kabahat işlemiş gibi kızarmış. Hafifçe kafasını öne düşürrmüş yürümüş.
Düşüne düşüne az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Bir de ne görsün: Birlik.
Soğuk sayılabilecek bir havada kan ter içindeymiş. Elinde topaç, topaçı çevirmeye çalışıyormuş. Çevirmeye çalışıyormuş ama beceremiyormuş. Yaşlı bir dede ile yaşlı bir nine de köşede onun o durumunu seyrediyorlarmış. Birlik belli ki bu durumdan keyifsizmiş. İhtiyarlar kendisini izlemiyor olsa belki de topacı çevirmeyi beceremediğine bu kadar üzülmeyecekmiş.
Satılmış, bir Birlik'in yüzüne bakmış bir dedenin yüzüne. Bir Birlik’in yüzüne bir ninenin yüzüne. Nine’nin yüzü biraz gülüyormuş ama dedenin yüzü asık gibiymiş...
Satılmış, birden heyecanlanmış. “ Tamam” demiş. “Bu iş oldu.”
Aklınca, topaç’ı Birlik’ ten ben çevirim diye alacak, çeviremeyince de Birlik tebessüm edecekmiş. Böylece de kendisi asık bir suratı güldürmeye muvaffak olmuş olacakmış
Birlik, nazlanmamış. Satılmış’ın istemine olumlu cevap vermiş hemen. Verirken de öyle bir tavır takınmış ki bundan herkes çok kolaylıkla “ Çevir de görelim.” manasını çıkartabilirmiş.
Satılmış, bir süredir Birlik’i izlediğinden önce ipin topaca sarılması gerektiğini öğrenmiş. Sonra da ne yapılacağını…
İlk denemesi başarısız olmuş… Satılmış gülmemiş, Birlik de gülmemiş.
İkinci deneme başarısız olmuş. Birlik gülmeyince Satılmış'ın canı sıkılmış ama belli etmemeye çalışmış.
Üçüncü denemede topaç Satılmış ayağına çarpmış. Satılmış’ın canı çok yanmış. Yanında Birlik olmasa “ah!” diye haykıracakmış ama onu da onuruna yedirememiş.
Satılmış, suratını buruştura buruştura topacı yerden almış. Bunun güleceği müleceği yok diye düşünmüş, topaçı tam Birlik ’e iade edecekken dede ile göz göze gelmiş. Dede, hem beden dili ile hem de söz ile topaçı istemiş.
Satılmış birazcık başaramamanın mahcupluğuyla, birazcık da korkarak dedenin yanına gitmiş. Giderken de Birlik’e göz ucuyla bakmış. Birlik’in bakışı tehditkarmış. O topaca el koyarsa dede, ve de alamazsan geri onu sen ben sana gösteririm der gibiymiş.
Dede, topacı almış. Yanındaki karısına doğru hafifçe eğilerek ona bir şeyler söylemiş. Karısı da tebessüm ederek ve de “seni gidi seni” der gibisinden dürtükleyerekten başını sallamış.
Dede, topacı şöyle bir evirip çevirmiş. Birlik'i de çağırmış. Onlara göstere göstere ipi topaca sarmış. Bir taraftan da çaktırmadan dua ediyormuş. Yıllar yıllar sonra topacı çevirebilecek miymiş. Bu endişe ile yüzü gerginmiş. Ya çeviremezse… Kendisi çocuklara gülmemiş ama Allah bilir çocuklar karınlarını tuta tuta kahkahalarla kendisine gülerlerse…
Nine, altmış yıllık kocasını tanımaz mı? Nefes alışından hissetmiş kocasının hissettiklerini. Onun omzuna dokunarak ona cesaret vermiş.
Çocuklar dikkatli dikkatli dedeyi izliyorlarmış. Onun her hareketini beyinlerine nakş ediyorlarmış. Derken, dede hafifçe eğilmiş; topacı fırlatmış ipi çekmiş… Çocuklar şaşkınmış, dede mutluymuş. Çünkü topaç hem “vınnnn” a benzer bir ses çıkartarak inanılmaz güzellikte dönüyormuş.
Satılmış, dedeye bakmış bir an. Az evvelki gergin yüzünde yeller esiyor gözleri ile beraber yüzü de gülüyormuş dedenin.
Birlik hayretler içinde topaç bakarken, nine kocası ile gurur duyuyor, Satılmış’ın da koltukları kabarıyormuş.
Derken, hava hafiften bir rüzgar esmiş, o rüzgâr uzak bir yerlerden üç elma getirmiş. Biri Satılmış’ın başına düşmüş, biri Satılmış’ı mutlu eden dedenin başına. Öteki mi, öteki de bu masalı okuyan, bu masalı beğenen ve de beğenmeyenlerin başlarına düşmek için onların sayısı kadar parçaya bölünmüş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder