10 Eylül 2022 Cumartesi

 

 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Bir varmış bir yokmuş develer tellal pireler berber iken gökten elmalar düşerken

mis kokulu çiçekler üzerinde arılar dolaşırken Kaf dağının ardındaki mavi boyalı gecekondunun bahçesinde yaşayan bir köpek yine her zaman olduğu gibi dans ediyor yaş almış bir kedi hayranlıkla onu seyrediyor zaman zaman da  gözleri dolu dolu olmuş  bir vaziyette iç geçiriyormuş. Köpeğin adı Gör kedinin adı Gök  imiş. Bu adları onlara evin küçük oğlu Göktuğ vermiş.

Göktuğ bit tas yiyecekle bahçeye çıkarak onlara seslenmiş:

-Yiyecekleriniz geldi. Buyurun

Gör  ile Gök  koşarak Göktuğ’un yanına gitmişler. Onun getirdiği yemeği yemişler. Sonra da birbirlerini görecek şekilde uzanarak sohbete başlamışlar. Tatlı tatlı konuşurlarken incir çekirdeğini doldurmayacak bir mesele yüzünden tartışmaya başlamışlar. Özellikle Gör’ün sesi git gide yükselmeye başlamış. Bak tartışmayı bitirmek istese de Gör buna müsaade etmemiş. Sonunda Gör, Gök’e şiddet uygulamak için harekete geçtiği anda Gök, Gör’e öyle bir vurmuş ki Gök neye uğradığını şaşırmış. Şaşırmakla da kalmamış kendini buz gibi soğuk bir ormanda bulmuş. Gök soğuktan çok etkilenirmiş. Titremeye başlamış. Sonunun geldiğini düşünmüş. Çok da korkmuş.

-Ah Gör demiş. Bu bana yapılır mıydı?  Biraz sonra donarak öleceğim.

Gök,biraz ağlamış, bu onu biraz rahatlamış. Dikkatli dikkatli etrafını süzmüş, sağı solu koklamış. Yakınlarda bir yerde  bir ayının olduğunu anlamış. Kendisne doğru yaklaştığını anlamış.

Bir dakika sonra dev kadar büyük bir ayı ile karşı karşıya kalmış. Ayı,

-Seni babam mı gönderdi? demiş.

Gök kısa bir tereddütten sonra :

-Evet demiş baban gönderdi.

Ayı, babasının kedisini affettiğini köpegi de kendisinin yuvasına geri dönme isteğini bildirmek için gönderdiğini tahmin etmiş.

Ayı  yıllardır  sabırla bugünü bekliyormuş.  bekliyormuş. Coşku ile:

-Düş peşime o zaman demiş.

Dere tepe gitmişler, dağ taş aşmışlar. Bu esnada ikisi de ağızlarını açıp tek bir söz etmemişler. Büyük bir ağacın kovuğuna varmışlar.

Ayı, başını kovuktan içeriye kafasını uzatıp:

-Biz geldik baba, demiş.

İçeriden cevap gelmiş.

-Yalnız mı geldin?

-Hayır baba. Gönderdiğin köpekle geldik.

Gök hipnoz olmuş gibi ayının arkasından içeriye girmiş.

Tesadüf bu ya büyük ayı  oğluna “seni affettim eve dön artık” biye ulak köpek  ile bir haber göndermiş ama bu  köpeğin o köpek  olmadığını hemen anlamış.

Onu şaşırtmak için:

-Gönderdiğim mektubu ver bakalım, demiş.

Ayı, köpeğe bakmış,, köpek ayıya bakmış.

Büyük ayı:

-Yolda düşürdün mü yoksa unuttun mu?demiş.

Büyük  ayının soruya ayıya kurtarıcı gibi gelmiş.

-Evet demiş. İnimde unutmuşum.

-Okudun mu?  “Ne yazıyordu.”

Ayı,

-Biraz sonra okumak için bir yere bırakmıştım., unutmuşum.

Büyük ayı, yılların verdiği yaşam deneyimi ile konunun üzerine gitmemiş. Ayı, derin bir “oh!” çekmiş.

Tesadüfler Gök köpeği ormana götürmüş, Gök ayı ile karşılaşarak donarak ölmekten kurtulmuş, ayı da Gök’ün orada bulunmasından babasını kendisin affettiğini düşünerek yuvasına dönmüş büyük ayı da oğluna kavuşmuş.

Gökten üç elma düşmüş, Bu masal da mutlu sonla bitmiş.

27 Ağustos 2022 Cumartesi

 


 

SAHAF

 

Sarı saçlı, gür kaşlı, uzun boylu, davudi sesli adam bir yemin etmeyi bir de “emin ol” sözünü sevmez idi. Adı Ferhat’tı.

Ferhat, kitapları çok sever idi. Bu aşk onda ilkokulda başlamış günümüze kadar devam etmiş idi. Evinin dört bir yanı kitap dolu idi.

Geçen gün Gediz hem bir bardak kahve içmeye hem de sohbet için gelmişti. Arkadaşlar hayat koşuşturması içerisinde bir senedir görüşmüyorlardı.

Bir aralık Gediz:

-Maşallah yeni kitaplar görüyorum üstat dedi

Ferhat gülümsedi.

Kapının yanındaki rafı göstererek

-Biraz azaltacağım, dedi. Aklında olsun isteyen olursa şu kapının yanındakileri vereceğim birine.

Ferhat’ın hayatta kurmayacağı bir cümle idi bu. Laf olsun diye söylemişti.

Ferhat zaman zaman sahaflara uğrar oralardan çok değerli kitaplar satın alırdı. Geçen gün de bir sahafa uğramış oradan bir maaşını vererek çok eski bir kitap almıştı. Oradan gelince de kapının yanındaki rafta yer alan kitapları boşaltarak sahaflardan aldığı kitapları oraya yerleştirdi. Gayesi bu akşam konuk olarak gelecek Deva’ya hava atmaktı.

Ferhat yorgunluk atmak için Türk kahvesi yaptı. Kahvesini bitirdiği anda da kapı çaldı. Kimseyi beklemiyordu. “Hayırdır inşallah” diyerek kalktı.

Gelen Gediz’di. Yanında da bir kâğıt toplayıcısı. Ferhat öyle tahmin etmişti kılık kıyafetinden. Gediz, “ Kurtulmak istediğin kitaplar için getirdim arkadaşı” dedi.

Ferhat o anı anımsadı.Titredi. O, Laf olsun diyede olsa verdiği sözü yiyemezd,

Gediz, getirdiği adamı teklifsizce kapının yanındaki rafın önüne  götürdü. “ İşte bunlar “dedi.” Al götür.”

Gediz’in getirdiği adam bir sarraf idi.Hazırlıklıydı.Kendisine verilen  kitapları görünce gözleri parladı. Bir Ferhat’a baktı bir Gediz’e. Sonra da göz açıp kapayıncaya kadar.kitapları toplayıp gitti.

Ferhat, şoke olmuştu. Nutku tutulmuştu. Şaşkınlık ve öfkeden konuşamaz durumdaydı.

Gediz bir şeyler olduğunu hissetti ama ne olduğunu anlayamadı.

 

                                

20 Ağustos 2022 Cumartesi

 

 

DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA DON BİÇİLMEZ

 

Kiraz Hanım geçen perşembe günü yolda Şaziye Hanım ile karşılaştı. Biraz sohbet ettiler. Şaziye Hanım köyden gelmişti. Kiraz Hanım’ın “ Köyde ne var ne yok?” sorusu üzerine yıllardır köye gitmeyen Kiraz’ı bilgilendirdi. Bu esnada bir aralık duygulandı, Kadın’dan bahsetti:

Kadın çok hastaymış, yıllardır yatalakmış. Konu komşudan bazıları Allah rızası için temizliğini yapıyor, çorbasını pişiriyor, yediriyormuş.

Kiraz Hanım, Şaziye Hanım’dan aldığı bu haberi kocasına anlatmaya karar verdi. Anlattı da.

Doktor Âdem, hiç tepki vermedi. Sustular. Kiraz Hanım birer kahve yaptı. Doktor Âdem:

-Eee! dedi.

-Hani diyorum ki gidip bir baksan. İmkân varsa alıp gelsen. Ben ona bakarım.

Doktor Âdem cevap vermedi. Kahvesini yavaş yavaş içti:

- Kim söyledi. Haber mi gönderdiler?

-Yolda Şaziye Hanım’la karşılaştık. Ben köyde ne var ne yok diye sordum, o bahsetti.

Kadın, Doktor Âdem’in bir sene süren ilk karısıydı.

Doktor Âdem kalktı, ceketini giydi, biraz hava almak, düşünmek için dışarıya çıktı. Bir saat kadar sonra döndü. Sallanan koltuğuna otururken:

-Muhtarı aradım, dedi. “ Evet, hastaymış ama yatalak falan değilmiş. Evet, zaman zaman birkaç gün yatıyormuş ama sadece o kadar.

Muhtar ilgilenecek sonra da beni haberdar edecek.

-Gidecek misin?

-Doğmamış çocuğa don biçilir mi Kiraz? Muhtar ile konuşalım hele bir .

Kiraz Hanım kalktı. Kütüphaneden bir kitap aldı. Mutfağa gitti, birkaç meyve aldı. Sonra da kitabını okumak için mutfak balkonuna geçti.

 

                                 SON

 

17 Ağustos 2022 Çarşamba

 

 

HAYDİ, TATİLE ÇOCUKLAR

 

Bütün imkânlarını kullanarak bir tatil köyünde yer ayırttı. Müjdeyi evdekilere vermek için adeta koşarak eve gitti. Gayesi çocukların"

Beklentisi önce sevinçle “ yaşasın” diye bağırcıklar sonra da kendisini öpücüklere gark edeceklerdi.

Öyle olmadı. Üç çocuğu da suratlarını astlar. Bir köşeye çekildiler. Baba,  anneye anne babaya baktı. Anne bilmiyorum manasında bir harekette bulundu.

Baba:

-Çocuklar anlatın bakalım, sorun nedir?

Çocukların temsilcisi

-Baba, anne biz sizlerle bayrama gitmek istemiyoruz, dedi.

Salonda bir süre sessizlikten sonra baba çocukları karşına geçip  koltuğa  toplayıp oturttu.

-Burayı gitmeyi siz bizden istediniz, dedi. Birkaç saate kadar yola çıkacağız.

Çocuklar babalarının huyunu bildiklerinden hazırlıklıydılar. Ceplerinden birer kâğıt çıkardılar.

Altı yaşındaki Fatma başladı.

-Biz anneannemizi ve dedemizi çok özledik.

- Beş yıldır görmüyoruz. Belki seneye ve sorası hiç göremeyeceğiz, Tıpkı babaannem ve büyükbabamı gibi.

-Sanırım bizim gibi sizlerin de gözlerinde tütüyorlardır onlar

- Biz de siz de  daha yıllarca tatile gidebiliriz.

-Babaannem öldü ama anneannem ve dedem yaşıyor. Bu durum  sizi ırgalandırmıyor olabilir ama biz bu bayramı onlarla geçirmek istiyoruz.

-Onları sevindirmek istiyoruz.

-Onları sevindirmek bizi de sevindirerek

-Bu kadar bizim söylemek islerimiz.

Fatma’ın gözleri bir aralık annesine kaydı.Annesi ağlıyordu.

13 Ağustos 2022 Cumartesi

 

SONU BİLİNMEYEN HİKÂYE

 

Akşam yemeğindeydiler. Cenk Bey çok sevdiği çubuk makarnayı ustalıkla çatalına toplarken, Nesrin çatalını tabağına bıraktı. Konuştu:

- Babacığım.

- Efendim kızım.

- Biri var.

Cenk Bey ağzına götürmekte olduğu çatalı t abağına bıraktı. “ Bu ne diyor” der gibisinden karısı Nazik’ e baktı. 

Cenk Bey böyle bir şey beklemiyordu. Kızından gözlerini kaçırarak sordu:

- Ben tanıyor muyum?        

- Sanmam.

Cenk Bey ne diyeceğini şaşırmıştı. Kelime bulmakta, cümle kurmakta zorlanıyordu:

- Peki sen tanıyor musun?

- Anlamadım?

- Tamam daha fazla konuşursam daha fazla saçmalayacağım.

-Yani.

- Ne demiştin?

- Biri var demiştim.    

- Peki, kim?       

- Efendi bir çocuk. Üniversite mezunu. İki dil biliyor.

- Kızım böyle şeyler için yaşın küçük değil mi?

Nazik Hanım güldü. Bu durum Cenk Bey’in gözünden kaçmadı.

Cenk Bey elinde olmadan sinirlendi. Karısına:

-Gülmeni gerektiren bir şey mi söyledik? dedi.

Karısı gülmenin dozunu arttırarak:

-Sen yanlış anladın, dedi.

-Neyi yanlış anladım?

Nesrin de anladı.

-Babacığım aklına neler geliyor, dedi.

-Doğru dürüst anlatırsanız anlayacağım.

Nazik Hanım:

-Geçen gün bizim kız birilerine rastlamış.

- Kime?

- Hade bebeğim tabağına koyduğun makarnayı yut ondan sonra anlatacağım.

- Hayır efendim şimdi anlatacaksınız. Boğazımdan nasıl geçecek ki onlar?

Nazik Hanım:

-Sen bilirsin dedi. Yemeğini bitirdi. Sonra da ekledi. “ Elime sağlık. Pek de güzel olmuş.”

Nesrin :

-Eline sağlık anne dedi. O da yemeğini bitirdi.

Cenk Bey ya sabır çekerek yemeklerin bitirilmesini beklemişti.

Nazik Hanım kocasının sabrını daha fazla zorlamadı:

-Haydi Nesrinciğim, dedi.” Anlat.”

Nesrin: “ ya babacığım” diye söze başladı. Nazik Hanım da kızına iyice sokuldu. Hatta elini kızının omzuna koydu:

-Geçen gün tam okula gidiyordum. Bir Fransız aile orada birilerine bir şeyler soruyor fakat yanıt alamıyordu. Çünkü kimse dil bilmiyordu.

- Kızım sen Fransızca biliyorsun. Yardım etseydin.

Nesrin babasına karşılık vermedi. Sözünü sürdürdü:

-Bu arada kâğıt toplayıcı bir genç onlara yaklaştı, “ Ben size yardımcı olayım” dedi Fransızca. Yardımcı da oldu. Çok güzel bir Fransızcası vardı.  Herkesin ağzı bir karış açık kâğıt toplayıcına bakıyorlardı. Ben de çok şaşırmıştım.

Fransızlar oradan uzaklaşırlarken ben de ayaküstü birkaç dakika konuştum onunla. Üniversiteyi derece ile bitirmiş. Fransızcanın yanında İngilizce de biliyormuş. Bir türlü iş bulamamış. Bakmakla yükümlü olduğu beş tane kardeşi varmış. O da bu işe başlamış.

Cenk Bey, sözün nereye varacağını anlamakta zorlanmadı:

-Adresini aldın mı, ya da cep telefonu numarasını.

-Almadım da hemen hemen her gün yani bazen görüyorum.

Nazik Hanım araya girdi.

- Geçen gün Nesrin bana da gösterdi. Evde atılacak bazı şeyler vardı. Hakikaten çok kibar, efendi, güler yüzlü bir çocuk.

- İçeri almadın inşallah. Bitli midir, pireli midir?

- Tabi ki hayır. Kapıdan verdim, bu arada biraz da konuştuk.

Salonda kısa bir süre derin bir sessizlik oldu.

Nazik Hanım:

-Bebeğim, dedi kocasına. “Hani diyorum ki bu çocuğu işe alsan. Topluma kazandırsan. Sen seversin böyle işleri. Hem okumuş yazmış bir delikanlı.”

Nesrin, babasına sarıldı:

-Evet babacığım.

Cenk Bey yerinden kalktı. Salonun içerisinde git gel yaptı. Sonra da “Peki” dedi.

Cenk Bey’in “ peki” sine karısı Nazik “ iyiliksever kocacığım “ diyerek Nesrin de alkışla tepki verdi.

Cenk Bey,

-Görürseniz bir daha söyleyin benim fabrikaya gitsin, iş isteme formunu doldurup bıraksın. Kısmetse olur.

Nesrin!in keyfi kaçtı, suratı asıldı. “ Ölme eşeğim ölme” desene dedi. “ Şimdiye kadar eminim form doldurmadığı yer kalmamıştır.”

Nazik Hanım,

-Forma ne gerek bebeğim” dedi. “ Sen oranın patronu değil misin? Cenk Bey zaman zaman fevri çıkışlar yapan bir adamdı. Bu huyunu hiç sevmezdi.

Birden yerinden kalktı. Karısının karşısına dikildi. İşaret parmağını göstere göstere konuştu:

-Bak hatun ben bu işletmeyi aldığımda kapısına kilit vurulmak üzereydi. Ben ne yaptım? İşini bilen bir ekip kurdum. İşi eşe dosta arkadaşa değil uzmanına işi bıraktım. Aldığımız kararlardan ödün vermedim. Bunun neticesinde de adım adım büyüdüm. Bak Nazik sen bile yarın ben de senin iş yerinde çalışmak istiyorum desen iş başvuru formunu doldur derim. Arkadaşlar bu formları incelerler gerekli gördüğü arkadaşları çağırıp  ön görüşme yaparlar  diğerlerine de en geç bir ay içinde neden görüşmeye çağrılmadığına  dair bir mektup yazarlar. Ben, bu benim karım yarın işe başlayacak gereğini yapın demem.

Nazik;

-Tamam canım bir şey demedik, dedi.

-Diyemezsin tabi, dedi. O bahsettiğiniz delikanlı için de bu geçerli. Gitsin, formu versin. Olur olmaz gerisine ben karışmam.

Sabahtan beri ha yağdı ha yağacak denilen yağmur yağmaya başladı. Cenk Bey koltuğunu pencerenin önüne çekti. Perdeyi hafifçe araladı. Nesrin, babasının yağmur yağarken pencere önüne oturmayı sevdiğini bilirdi. Babasının “ şimdi birde Türk kahvesi olsa” demesini beklemeden kahvesini yapmak için mutfağa yollandı.

8 Ağustos 2022 Pazartesi

 

ÇOCUKLARA TUZAK

Her dizide şiddet, silah

Her dizide tehdit

Kitap okuyan yok

Her dizide dalavere

Her dizide aşk meşk

Sorun belli, çözüm yok

Şikâyet çok kitap okuyan yok

Dizileri ezberleyen çocuk çok

Nasihat verme örnek ol demişler.

5 Ağustos 2022 Cuma

 

KARDEŞ

 

Uzun süredir konuşmuyorlardı ve de görüşmemişlerdi.

Kucaklaştılar, öpüştüler, birbirlerinin halini hatırını sordular. Mumin, Satılmış’ı  Erkan’ın kahvehanesinde bulmuştu.

Satılmış sordu:

-Pek keyfin yok. Bir şey mi oldu?

Mumin, çayında bir yudum aldı

-Dün dedi. Dün bacını gördüm.

Satılmış meraklandı. Satılmış ile kardeşi Rezzan yıllardır görüşmüyordu. Bu konuşma öylesine bir görüşmeme değildi.

-Dün Rezzan Bacıyı hastanede gördüm.

Satılmış sandalyesini masaya yaklaşırdı.

-Kötü bir şey yok inşallah.?

- Yüzünde gözünde morluklar vardı. Sağ mı desem sol mu desem kolunun biri de alçıdaydı.

Satılmış, yutkundu.

-Kocası mı yapmış?

-Bilmem ki. Konuşmadık .

Mumin:

-Yaa Satılmış dedi, kızı sadist birine verip defterini kapattınız. Satılmış:

-O da  o herif için değil ailesini tüm sülaleyi elinin tersi ile itti Mumin. Beni de evinden kovdu.Ölürsen ölüme gelme dedi bana. Ben de senin ölüne gelmem dedi.Az da olsa konulara vakıfsın sen.

-Cahilliğine ver.

Yaşlı bir adam yanlarından geçerken” Hoş geldin Mumin” dedi. “ Baban nasıl?”

-İyi Durmuş Dayı.

-Selamımı söyle.

-Söylerim.

Mumin ayağa kalktı.Elini uzattı.

-Ben kaçıyorum, dedi. Görüşürüz.

Tokalaştılar.

 Satılmış da Mumin’den sonra ayağa kalktı. Çay paralarını masaya bıraktı.Sonra da kahvehaneden ayrıldı. Bir süre sağda solda dolaştıktan sonra eve gitti. Tam yatacakken gözü duvar saatine takıldı. Yatmaktan vazgeçti. Kalınca giyindi arabasının anahtarını aldı, dışarıya çıktı.  Gece yarısına az bir zaman kala Rezzan’ın yaşadığı beldeye vardı. Rezzan’ın evine gitti, başına gelebilecek her şeyi göze alarak kapıyı çaldı. Bir kez, iki kez, üç kez. Dördüncüyü alacaklıymış gibi çaldı. Tam geri dönecekti ki kapı yavaşça açıldı.

Satılmış teklifsiz içeriye girdi, kapının önünde durdu. Elini beline dayayıp kardeşinin vereceği tepkiyi bekledi. Onu tepeden tırnağa süzdü. Sonra kollarını iki yana açtı.

Ağabeyinin parlayan gözleri ve beden dili Rezzan’ı  biraz rahatlatmıştı. Kollarını açtı “ Abi, hoş geldin” diyerek ona sıkı sıkı sarıldı. Bir süre sonra Satılmış Rezzan’ı kendinden ayırdı:

-Ne bu halin?

-Boş ver abi. Alıştım artık.

- Annemin babamın haberi yok mu bu halinden? Niçin onların yanına gitmedin? Ya da telefon edip anne, baba halim bu demedin mi?

- Onların yüzüne bakacak halim mi var abi?

Rezzan ağlamaya başladı. “ Onların yüzüne bakacak halim mi var abi, dedi. Bulunmaz Bursa kumaşı gibi, ondan başka erkek kalmamış gibi tüm sülaleyi defterden silip yapma etme okulun bitsin sonra ne yaparsan yap demelerine aldırmadan.

Satılmış kardeşinin gözyaşlarını sildi. “ Tamam” dedi.” Olan olmuş.

Eskiyi konuşmanın anlamı yok.

-İçeriye girsene. Korkma kimse yok içeride.

Satılmış güldü. Kardeşinin gözleri içine bakarak tane tane:

-Ben senin üzülmenden korkarım, dedi. “ Haydi, bize gidiyoruz.”

2 Ağustos 2022 Salı

 

 

KÖPEK

Bir süredir hasta. Hastalığı gün geçtikçe daha da kötüye gidiyor.

Günlerinin  çoğunu yatarak geçiriyor. Çok bunalırsa  evin birkaç yüz metre uzağındaki parka gidiyor  bazen saatlerce orada otuyor. Bazen uyukluyor, bazen dalıp gidiyor bazense etrafınnda olup bitenlere bakarak kafasını dağıtmaya çalışıyor.

Parkta  köpek çok. Hayvan severler zaman zaman yemek getiriyorlar. Köpekler bir anda o tarafa koşuyorlar kendilerine verilen yemeğe üşüşüyorlar. Biri hariç.

Köpeklere hiç dokunmayanlar yanından  yanlarından  geçerek  onlarla dostluk kuran, başlarını okşayan,  onlarla oynayanlar var. Hiç kimsenin yanına yaklaşmadığı  bir köpek daha var parkta. Kendine uygun bir yerde hep uyuyan bir köpek. Belli ki hasta.  Tüyleri yer yer dökülmüş, yürürken sendeleyen, getirilen yemeklerden yemeyen , hiç kimseye kuyruk sallamayan ,  zaman zaman belki acı çektiğinden, belki iyice acıktığından ya da susadığından boğuk boğuk birkaç kez havlayan.

Hasta adam  bir anda irkildi.Boş banlardan birine oturmuştu. Birkaç metre ötesindeki ağacın altında da o köpek. Melül melül ona bakıyordu. Benden korkmadın, benden miden bulanmadı geldin yanıbaşıma oturdun der gibiydi, sağ ol, der gibiydi.

Hasta adam hen o köpegi oradan kovmak ya da kazasız belasız oradan kalkıp başka bir yere oturmak istedi ise de bu fikrinden vazgeçti Köpeğin gözler içine bakarak,

-Ne haber nasılsın,dedi.  Akabinde de  de gelirken aldığı gazeteyi açtı. Gözüne hemen tecazüz haberleri, cinayet haberleri çarptı. Asabı bozuldu. Gazeteyi buruşturup attı.Az evvel yanında olan köpeğin kalkıp gittiğini fark etti. Parkı süzdü. O köpek oradan  kalkmış her zaman olduğu gibi kendisine yer edindiği  parkın en köşesine gitmiş yatmıştı.

Ertesi gün yanında bir minder getirdi hasta adam. O köpeği o köşede buldu. Korka korka, çekine çekine de olsa yanına yaklaştı, minderi altına koyup oturdu. Köpek ile göz göze geldi. Köpek kuyruğunu salladı  ya da ona öyle geldi sevindi. Ona hastalığından bahsetti, çok ağrısı olduğundan bahsetti.

Sonra dateşekkür etti. Geirken kasaptan aldığı birkaç kemiği köpeğin önüne bıraktı.” Afiyet olsun “ dedi. Yavaşça kalkıp oradan uzaklaştı. Birkaç adım gittikten sonra durdu döndü köpeğe baktı. Köpek kemikleri yemeye çalışıyordu. Hasta adam kendi karnını doyuyormuş gibi sevindi.

Hasta adam o günden sonra birkaç gün evden çıkamadı. Kendisini iyice kötü hissetmeye başlamıştı, Kendisine yardım edecek kimse de olmadığın için zorunlu  ihtiyaçlarını gidermek için evden çıktı. Küçük bahçesini geçti. Dışarıya çıktı. Onu gördü. Gözlerine inanamadı. Yanlış görme olasılığına karşı gözlerini oğuşturdu. Yanlışlık yoktu. Parktaki o köpek bahçe kapısının önünde yatıyordu. Niçin orada olduğu aşikardı.

Hasta adam, köpeğe doğru eğildi: “ Beni mi merak ettin?”dedi. Köpek kuyruğunu salladı, ayağa kalktı. Hasta adam  bahçe kapısını açtı, içeriyi işaret ederek  haydi gir, gel!” dedi. Köpek söylenenleri anlamış gibi ama biraz ürkek içeriye girdi.

Hata adam:

-Sen açsındır da, dedi. Sen burada dur, ben sana kemik getireyim.

Hasta adam dışarıya çıktı, bahçe kapısını ne olur ne olmaz diyerek sıkıca kapadı, fazla oyalanmadan alışverişini yaptı, Kasap Nurcan Hanım’dan da birkaç kemik aldı.

Hasta adam o gün ve o gece bahçe kapısını açık bıraktı. Köpeğin hiç de gitmeye niyeti olmadığını anlayınca ertesi sabah bahçenin bir köşesine zor da olsa bir köpek kulübesi yaptı. Alışsın diye kulübenin önüne ve içine  birkaç kemk, b,r tas su  bıraktı.

Kendisine gösterilen sevgi ve dostluk köpeğe iyi gelmişti, hasta adam bunu müşahade etti bu durum ona da iyi geldi.

Bir hafta kadar sonra sabah saatlerinde bahçeye çıkan hasta adam köpeğini göremedi. Oysa her zaman o bahçeye çıkınca köpeği de kulübesinden çıkar hasta adam yakın alaka gösterirdi.

Hasta adam sağa sola baktı köpek yoktu. Kulubenin yanına gitti. Köpek kulubedeydi de kulubede bir şeyler vuku bulmuştu Köpek  ölmüştü,  Kulubede de tam 7 yavru vardı.

Hasta adam ellerini beline dayadı, uzun uzun kulubeye, ölen köpeğe ve yavrularına aktı. Ne yapacağını şaşırdı. Henüz gözleri dahi açılmamış bir köpeği kim alırdı? Onları  ölsünler diye  dışarıya da atamazdı. Bu köpek buraya geldi ise bir sebebi olmalıydı.

Hasta adam sinirlendi: “ Ben kendime bakamıyorum, bu hasta halimle size nasıl bakayım? “ diye sinirlndi.  Yaşadığı bu kısa stres bile  hasta adamın kendisini çok kötü hissetmesine sebep oldu. İçeri girdi. Divanın üzrine uzandı. Bir süre sonra gözlerini açtı. Gözü hemen karşı duvardaki dedesinin fotoğrafına takıldı. Dedesini çok severdi. Bu fotoğraf ondan kalan birkaç hatıradan biri idi. Fotoğrfta dedesi vardı, ayı saldırısında kendisini kurtaran  Fıstık isimli köpeği ve  gözleri henüz açılmış yavruları vardı. Anımsadığı kadarıyla  Fıstık bu fotoğraftan birkaç gün sonra bir sokak magandasının açtığı ateş esnasında ölmüştü

Hasta adamın çocukluğu köyde geçmişti. Pek çok kez annelerini kaybeden yavrular görmüş, onları büyütmek için verilen uğraşlara şahit olmuştu.

Hasta adam o günlerden edindiği tecrübeleri değerlendirdi, bastonunu eline aldı, kulubeye gitti. Yavrulara hitaben “ Kokmayın ne yapıp yapıp siz yaşatacağım siz bana bir emanetsiniz.” dedi.

Bu andan bir süre sonra hasta adamın kahkahaları bahçenin her tarafını  kaplıyordu. Sağlıklı bir şekilde ele gelmeye başlayan yavru  köpeklerle oynuyorlardı ki telefon çaldı: Arayan doktoruydu. Kontrol tarihini geçirdiği  için merak etmişti.

Doktor, aklına kötü şeyler geldiğinden korkarak sordu:

-Nasılsın?

Hasta adam cevap verdi:

-Bomba gibi.

-Muayene tarihin geçti. Merak ettim seni.

-Valla Doktor Bey, yavrularla uğraşmaktan  hastalığımı da kontrol tarihini unuttum ben. Hem iyiyim, gelmesem olmaz mı?

Yavru köpeklerden birkaçı üzerine atladı, birkaçı elini yüzünü çalıştı. Hasta adam “ doktorla rahat  konuşamayacağını anlayınca

“Şimdi müsait değilim “ dedi. “ Ben  sizi biraz sonra arasam.”

17 Temmuz 2022 Pazar

 

DEDE

 Onlardan bahsetmeyeceğim. Diyeceksiniz ki bundan sonra anlatacaklarınız bizi çok mu alakadar edecek? Okuyun, görün.

Mutlaka siz de biliyorsunuz ki hiç beklemediğiniz bir anda olumlu ya da olumsuz olay ya da olaylar insanın başına gelebiliyor.

Yıllar evvel , çok yıllar evvel çaresiz kaldığım bir gün  

hiç tanımadığım genç bir adamın önerisini kabul ettim, Kabul etmek mecburiyetindeydim.

Genç adam “ kalacak bir yer buluncaya kadar dedemin yanında kal ” demişti.

Dede doksan yaşlarındaydı. Beni güler yüzle karşıladı. Evin odalarından birini bana tahsis etti. Bununla da kifayet etmedi odanın anahtarını bana verdi, “ Gidinceye kadar bu oda senin, dedi istediğin gibi kullan.”

Orada kaldığımın beşinci ya da altıncı gününde bir şeyin farkına vardım. Bir süre dedeyi izledim.

Dede, her sabah beş sularında kalkıyor, bir bardak su içiyor elini yüzünü yıkadıktan sonra ocağa çay koyuyor, çay demleninceye kadar da kahvaltısını hazırlıyor akabinde de güzel bir kahvaltı yapıyordu.

Kahvaltı sonrasında limonlu çayını içerken de az 30 dakika kitap okuyor ya da dolmakalem ile bir şeyler yazıyordu. Okuduğu kitabı değil ama yazdıklarını merak ediyordum doğrusu.

Daha sonra kendince evi topluyor toplarken de Türk sanat müziği dinliyor zaman zaman da şarkıya eşlik ediyordu.

Dedenin her yaptığını sizinle paylaşmayacağım tabi. Mesela,  günde bir saatini bağlama çalarak ya da solfej yaparak geçiriyordu ki bu eylemi aşağı yukarı saat 11’de yapıyordu. O yaşta böyle bir uğraş beni şaşırttı desem…

Öğle yemeğini hiç ihmal etmiyor. Mutlaka saat12-13 arası öğle yemeğini yiyor, yemek sonrası bir fincan Türk kahvesi içiyor. İçerken de kahvesini hüpletmekten büyük bir keyif alıyordu. Sonra da umumiyetle yarım saat şekerleme yapıyordu.

Hızlı geçeceğim, günde en az yarım saat yürüyüşü keyifsiz bile olsa ihmal etmiyordu. Çiçekleri ile konuşuyor, suluyordu. Bu arada yazmayı unuttum, her sabah dua ediyordu.

Daha da ilginç ( en azından bana öyle geldi) yabancı dil öğrenmeye çalışıyordu. Öğrenirken de bazen çok seviniyor ayağa kalkarak “ oley” diye bağlıyordu.

En  geç saat 22’de pijamalarını giyerek yatıyordu.

Ertesi günü kalacak bir yer bulduğumdan oradan ayrıldım.

Şu anda büyük bir firmanın genel müdürüyüm. Sanırım bunda da en büyük pay dedenin oldu.

14 Temmuz 2022 Perşembe

 

 

GARSON BURAYA BAK

Yağmur birden bire bastırdı. Kahve de doldu. Cehan da boş bir iskemle buldu. Tespihini sallayarak, ukalaca:

-Garson demli ve limonlu bir çay buraya dedi.

-Yan masadaki sohbet çocuklar üzereydi. Sohbet Cehan’ın da ilgisini çekti. Konuşulanlara kulak verdi. Masada oturanlardan en yaş almış olanı az evvel sorulan bir soruya yanıt verdi

-İkisi de kurtardı kendini. Kızı nişanladık. Oğlan da bu yıl doktor çıkacak inşallah.

Az evvel soruyu soran.” Maşallah maşallah” dedi. “Ne mutlu sana.” Garsona seslendi:

-Metin oğlum bizim çayları tazele.

-Masada oturanlardan sakallı olan, kendisine soru yöneltilmemesine rağmen:

-Darısı benim oğlanın başına Mert Amca, dedi.

-Sahi senin oğlanlar ne yapıyor?

-Oğlan makine mühendisliğini kazandı bu yıl. Küçük de okumak istemedi. Çocukluğundan beri oto tamirciliğine meraklaydı. Tanırsınız belki, Gani Usta’nın yanına çırak olarak girdi, usta oldu. Bu hayat pahalılığında eve de katkıda bulunuyor, sağ olsun. Yakında da kendi dükkânını açacak.  

Masada oturanların her biri çocuklarının iyi bir özelliğini ortaya çıkartıyor, kendileri de onların bu özelliklerinden övünç payı çıkartıyorlardı.

Cehan, babasını düşündü. Burada  olsaydı şöyle derdi:

-Boş gezenin boş kalfası. İpsiz sapsız biri oldu çıktı. Akşama kadar uyuyor, sabaha kadarda….. arkadaşları ile geziyor zil  zurna bir şekilde  eve dönüyor.Bu sözleri söyleyebilir miydi yoksa soruya duymazlığa mı gelirdi yoksa gerçek olmayan güzel sözler  mi söylerdi. Cehan pencereden baktı. Yağmur epeyce azalmıştı.Cehan masanın üzerine çay parasın bırakıp dışarıya çıktı.Düşündü, eve gidip kendisine yeni bir sayfa mı açmalı mıydı, yoksa arkadaşlarının yanına varıp sabahı mı etmeliydi.Beş dakika içerinde en az on kez fikir değiştirdi. Yağmur yeniden çoğaldı. Hava da soğudu. Kendisini  fena hissetti Cehan .Eve gitmeye karar verdi. Doğruyu söylemek gerekirse annesine bir tas tarhana yaptırırsa kendisini iyi hissedeceğini düşündü.

-Dur.

Cehan durdu. Hemen yanı başında bir polis arabası vardı. Cehan’ın kimlik kartını aldılar, incelediler sonra da polis arabasına alıp götürdüler.